Ne zaman İnstagram'a girseniz instagram size bazı insanların sizden daha zengin, daha mutlu, daha güzel veya daha yakışıklı olduğunu gösterip durur. Sizden daha çok takip edilen insanları görür, sizinkilerden daha çok beğeni alan fotoğraflara rastlarsınız.
Ne zaman Facebook'a girseniz Facebook size bazı insanların sizden daha çok arkadaşı olduğunu, sizden daha çok sevildiğini gösterip durur.
Çoğu zaman bir sosyal medyaya girdiğinizde kendinizi kötü hissedersiniz. Sanki olduğunuz kişi değil de başka birisi olmalıymışsınız gibi bir hisse kapılırsınız. En azından benim için bu böyle. Ne zaman İnstagram'a girsem insanların gösterişleri ile karşılaşıyorum. Kimisi kendi özel havuzunda yüzerken kimisi gittiği manzaralı restorantın fotoğrafını paylaşıyor. Kimisi ise her gün farklı kombinler giyip fiyakalı fotoğraflar çekiniyor. Ve buna özeniyoruz. İster istemez özeniyoruz. Kim istemez ki havuzlu bir ev veya her gün Alışveriş Merkezi gezip yeni şeyler giymeyi?
Bundan dolayıdır ki gerçekten yapmak istediklerimiz yerine toplumun kıskanacağı şeyler yapmaya başlıyoruz. Gün geçtikçe sırf "yedik, yaptık, eğlendik, mutluyuz" görünebilmek için kafeye gidip 3 liralık su alan ve 10 tane fotoğraf paylaşan bir topluluk haline geliyoruz. Sosyal medyaları iletişim yerine sosyal maskeler haline getiriyoruz.
Muhtemelen "Herkes böyle değil ki!" diye karşı çıkacak insanlar olacaktır. Evet sosyal medyayı iyi amaçla kullanan, bu yoldan reklam yapıp gelirini arttıran insanlar da var. Ama bunlardan her biri için yüz farklı insan sadece uyandığını söyleyerek 1000+ beğeni alıyor. Ve bu fotoğrafları beğenen insanlar bir zaman sonra beğendikleri insanları, insan olarak değil de ekrandaki pixeller olarak görmeye başlıyor.
Güzel kızmış. Beğen.
Hmm yakışıklı çocuk. Beğen.
Netlik kazandırmak istiyorum, benim sorunum güzel kızlar veya yakışıklı çocuklar değil. Ve yahut da zengin insanlar da değil. Benim bahsetmek istediğim problem sosyal medya ve sosyal medyanın bizi neye cesaretlendirdiği.
Ve şuna da netlik kazandırmak istiyorum. Bunları sadece laf olsun diye demiyorum. Tabi ki sosyal medya tamamen kapatılsın, yok edilsin demiyorum. Sadece bizim sosyal medyayı kullanmamız gerekirken sosyal medyanın bizi kullanmasına izin verdiğimizi fark edelim istiyorum.
Yazımı sevdiğim bir alıntı ile bitiriyorum:
Çoğumuz tüm hayatımız boyunca gerçek kişiliklerimizi gizleyen sosyal maskeler takıyoruz. İnsanlığın ve yaşamın tüm renklerini sergilemek yerine dünyanın olmamızı istediğini düşündüğümüz kişinin heykeli haline dönüşüyoruz. Toplumun söylememizi istediği şeyleri söylüyor, giymemizi istediği kıyafetleri giyiyor ve yapmamızı istediği şeyleri yapıyoruz. Kaderimizde yazan hayatı sürmek yerine başkaları gibi yaşıyoruz. Başkaları için yaşıyoruz. Böylelikle de yavaş yavaş ölüyoruz.
Peki bu konu hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Merhaba agalarım. Bugünde dahil 2 gündür üniversiteliyim. Şimdi bu yazıda da üniversiteyi anlatarak size nispet yapayım diyorum. Bilmeyenler için Marmara Üniversitesi'nde Almanca okuyorum. Almanca dersleri çok zor olacakmış gibi bir hissiyat içerisindeyim ama hayırlısı bakalım. Sadece iki tane öğretmenimiz varmış. Biz daha bir tanesini tanıyoruz ama muhtemelen yarın diğeri ile tanışırız.
Ders saatlerimiz çok güzel çünkü saat sekiz buçukta başlayıp 12 ya da 1 gibi çıkıyoruz. Tek sıkıntısı tenefüslerin az derslerin de aşırı uzun olması şuan için. İlk ders 90 dakika, ikinci ders 90 dakika, üçüncü ders ise 50 dakika olacakmış. Tenefüsler 10 dakika gibi bir şeydi sanırım.
90 dakika çok uzun ya bir derste iki kere çişim gelir benim :(
Şaka bi yana çok uzun cidden ama erken çıkmamıza sebep olduğu için daha iyi tutarım çişimi bir sene bişey olmaz. Derslikteki öğrenci sayısı 10 kişi gibi az bi miktar. Biz hazırlık okuduğumuz için başka bölümlerden öğrenciler de var. Atıyorum alman dili ve edebiyatı olsun işletme olsun vesaire vesaire..
Tercümanlık bölümü ise toplam 37 kişiymiş. Tabi belki hazırlıktan geçemeyen ya da başka üniversitelere yatay geçiş yapanlar olabilir seneye. Bu konuyu çok sevdim çünkü ikinci senemde erasmusla yurtdışında okumak istiyorum. Ama bunun için çok çalışıp bölümümdekileri geçmem lazım. Almanca tercümanlıktan sanırım bir veya iki kişi erasmusla yurt dışında okuyabilecekmiş. Neyse onu seneye konuşuruz. Bu arada kendi bölümümün sekizincisiymişim ;))
Şuan için sınıfımdakilerden bahsedemeyeceğim çünkü sınıflar değişecekmiş. Bugün ikinci günden deneme sınavı olduk. 50 soru vardı sınavda, amaç seviyemizi öğrenip yeterince bilenleri A2den başlatmak, bilmeyenleri ise A1den başlatmak. İlk 25 soru A1.1, son 25 soru da A1.2den sorulmuş. Hepsinden 20şer doğru olmazsa A2'ye sınıfına alınmazmışım ama sorular bana çok basit geldi. Sanırsam 35 doğru kesin çıkar. Ama 40 soru doğru yapmışımdır diye de düşünüyorum. Eğer A2'ye geçersem burayı güncellerim 😂
Edit: Evet A2ye geçmişim ama benimle beraber geçen herkes almancayı epey bilen insanlar. O yüzden ben yarım yamalak almancamla onlara yetişmeye çalışacağım tüm sene, inşallah hoca herkes biliyor zaten diyerek üstün körü anlatmaz.
Ayrıca kitaplar 670 Tl ya yuh be alo 155 soygun ihbar edecektim
Küçükken Avatar: Son hava bükücü çizgi dizisi ile büyüyenler neyden bahsettiğimi çok iyi anlamıştır. Eski zamanlarda insanlar dünyanın ve evrenin dört ana elementten oluştuğunu düşünürmüş. Hava, Su, Toprak ve son olarak da Ateş.
Avatar çizgi filminde ise bu elementlerin bazı insanlar tarafından kontrol edilebileceği işlenmektedir.
Merhabalar Agalarım, Almanca tercümanlık okuyacağımı bir önceki -yani buradaki- Agasal'da söylemiştim. Almanca seviyem baya yerlerde olduğu için kendimi geliştirmeye çalışıyordum. Gramer konuları ile ilgili bütün çabalarıma rağmen hala tam anlamıyla cümle kuramıyormuşum gibi hissediyorum. Ama sıkıntım yok halledicem inş.
Ben de dedim ki neden gramer konusunda kendimi bu kadar kasıyorum, Almanca şarkılar bulup onların sözleri ile kendimi geliştirmeye çalışayım. Oldukça mantıklıyım değil mi? Bence de.

Merhaba agalarım, gördüğünüz üzere İki Çift Lafım Var isimli yazımda bahsettiğim tema değiştirme kararımı sonunda yürürlüğe koydum. Agalara Geldik artık yepyeni ve farklı ara yüzüyle karşınızda demek isterdim ama pek bir farkı yok eskisiyle. Benim için en iyi yanı mobil siteyi de masaüstü gibi göstermesi oldu. Ama size şunu söyleyeyim canım çıktı. Şimdi soracaksınız "Önceki temayı neden değiştirdin ki güzeldi" diye onu da söylemek istiyorum, yabancı değilsiniz. Son zamanlarda siteye reklam koydum. Son bir aydır falan yani, ama önceki temada bu reklamlar sayfanın taa en sonuna kadar inmezseniz görünmüyordu. Bu yüzden 1000 gösterime 1 kuruş gibi bir para veriyordu. Küfür gibiydi. Düşünün bir ayda 20 kuruş kazanabildim.
Şimdi masaüstü görünüm ile mobilden de bilgisayardan da görünebilecek, böylece siz bloğu takip ettikçe ben de üç beş kuruş fazladan alacağım. (inş) Böyle söylediğime bakmayın para için yazmıyorum bu yazıları ama madem yazıyorum bari bir kaç tl gelsin diye de düşünmüyor değilim. Emek var ula emek emek
Emek derken sadece yazı yazmanın zorluğundan değil her şeyde emek var. Blogu olanlar çok iyi anlarlar. Binlerce tema arasından en tatlı olanı seçmek, sonra onun kodlarını düzenleyip yazı boyutlarını değiştirmek, daha sonra Türkçeleştirmek, en sonunda da yazı yazmak.
Kod düzenlemek o kadar zor ki anlatamam. Mesela şuan sağ taraftaki widgetin üzerinde aslında Popüler Postlar diye bir yazı var ama arkaplan ile aynı renkte olduğu için görünmüyor eşoğlu eşek. Nasıl aradım nasıl taradım o renk kodunu bulamadım. Bu yüzden sizden ricam oradaki Popüler postlar yazısını siyah renkli olarak hayal etmeniz. Ben bu konu hakkında biraz daha çalışırım bir kaç kez. O yazıyı siyah yapana kadar durmak yok yola devam.
Bu tema ile ilgili ikinci düzenlemem gereken şey devamını okumak için tıklanılan butonda yazan "Continue reading" yazısını Türkçe yapmak. Bu kolay olacaktır büyük ihtimalle ama bugün olmaz başım ağrıyor sldkafmsdl
Eğer gözümden kaçan bir İngilizce yazı görüyorsanız bana haber verin de düzelteyim olur mu gadasını aldıklarım? Sizi seviyorum kendinize iyi bakın
İlk olarak yabancı dil öğrenmeye karşı sahip olduğunuz ön yargıyı yıkabildiysem, sanırım şimdi size bir dil öğrenirken nelere dikkat etmeniz konusunda ufak yardımlarda bulunabilirim.
1-Grameri iyi kavrayın
Dil öğrenirken ilk önce o dilin gramer yapısını bilmeniz gerekir. Basitten başlayın. Önce geniş zaman sonra şimdiki zaman yapısını öğrenin. En son geçmiş ve gelecek zaman yapısını öğrenin. Gramer yapılarını bilirseniz geriye hiç bir şey kalmıyor sayılır. Bir dilin gramerini (yani özne - fiil - nesne ilişkini) öğrenmeye o dilin üzerine kurulu olduğu matematiği öğrenmek de diyebiliriz.
Eğer yeterince çalışmanıza rağmen gramerleri ezberleyemiyorsanız bu işi daha kolay hale getirebiliriz. Okuyun. Gramer hatalarını düzeltecek en kolay yöntem budur. Okuyabileceğiniz bir sürü şey var. Mesela,
- Youtube'dan sevdiğiniz İngilizce şarkıların "Lyrics" videolarını izleyin.
- Google'da ya da sosyal medyalarda "Quotes" yazıp ingilizce güzel alıntılar okuyabilirsiniz.
- Google'da İngilizce kısa hikaye yazıp buradaki hikayeleri okuyun.
Bu verdiğim örnekleri sırası ile yaparsanız zaten bir kaç gün içerisinde gramer konusunda pek bir sıkıntınız kalmaz. Şimdi geldik nasıl daha iyi konuşabileceğinize. İngilizcenin gramerini öğrenen birisi için geriye kalan tek şey Vocabulary yani Kelime bilgisini geliştirmek. Kelime haznenizi geliştirmek için yapabileceğiniz pek bir şey yok. Ama size basit bir kaç önerim var.
- Basit olarak Google'da "İngilizce günlük hayatta kullanılan kelimeler" aramasını yapıp çıkan kelimeleri anlamları ile beraber telefonunuzun notlar kısmına kaydedebilirsiniz.
- Gece yatmadan bu kelimeleri tekrar ederseniz öğrenmeniz daha çabuk olacaktır. Tecrübe konuşuyor :D
- Google'da "Penpal" araması yaparak kendinize mektup arkadaşı bulabilirsiniz. Böylece İngilizce konuşabilirsiniz
- Kısa hikayeler ve alıntılar okumaya devam edebilirsiniz.
- Önceden izlediğiniz yabancı dizileri "itvmovie" isimli siteden "İngilizce" alt yazılı olarak tekrar izleyebilirsiniz.
- Zamanla sevdiğiniz türden kısa romanlar alıp okuyabilirsiniz
Bu örnekleri bir ay boyunca yaparsanız zaten İngilizceyi derdinizi anlatabilecek kadar biliyor olursunuz. Ama bir dili biliyorum diyebilmek için dinlediğinizi anlayabilmeniz gerekmektedir. Bunun için de İngilizce konuşulan yerlerle epey bir içli dışlı olmanız gerek. Sürekli İngilizce konuşulan videolar izlemelisiniz.
Şunları tavsiye ederim.
- "Voscreen" denilen uygulama ile dizi ve filmlerden kesitleri Türkçeye çevirebilirsiniz. Çıkan videoların zorluk derecelerini değiştirme imkanı sunması da çok iyi.
- Yabancı Youtuberları izleyebilirsiniz.
- İzlemediğiniz dizileri İngilizce alt yazı ile izleyip kendinizi daha çok geliştirebilirsiniz.
Bunlar benim 4 senede İngilizcemi geliştirme yollarımdı. Şöyle söyleyeyim, küçücük çocukları düşünün. 2 yaşından sonra akılları çalışmaya başladığını farz edersek 4 yaşlarında oldukça basit de olsa güzel bir şekilde Türkçe konuşabiliyorlar. Ufacık bir bebek iki sene içerisinde bir dili sökebiliyorsa siz sürekli ezber yapıp bir şeyler okuyarak 1 senede hayli hayli çözersiniz. Kendinize güvenin.




