Bugün oldukça üzücü konular hakkında konuşmak ve yatmak istiyorum çünkü biraz karanlık bir haftadan geçiyorum. Başım ağrıyor. Büyük harf ile başlamak için Enter'ın altındaki Shift tuşuna bastığım küçük parmağım iltihap kaptı. Bir haftadır üzerine basamıyorum. Doktora görünmesi gerekiyor ama okul ve iş denen iki kelepçe tarafından ellerim ve ayaklarım bağlanmış vaziyette.
Evet işe başladım. Bir kafede saati altı liraya (bir avro) garsonluk (bakınız: kölelik) yapıyorum ama bununla da yetinir miyim hiç? Aynı zamanda temizlikçi, duvar ustası, tesisatçı ve aşçıyım. Tabi üzerine para almadığım mesleklerim de var. Mesela full time ev hanımlığı yapıyorum çünkü ev arkadaşım benden altı yaş büyük bir bebek.
Bunca şey aslında şikayet edilecek türden olaylar değil. Ama anlatmadığım daha bir sürü ıvır zıvır da var diyelim agalar. İçlerinde telefonumun tuvalete düşüp bozulması da var. Şimdi işin yoksa çalıştığın bir aylık maaşını ikinci el bir telefona ver. Tabi maaşını alabilirsen...
Maaş günü diye bir şeyim yok çünkü ne kadar büyük bir kafe olursa olsun, sistemlerini tam olarak oturtmamışlar. Tamam, müdür olan hanımefendi elemanlara anne gibi davranıyor ve bu çok hoş bir durum ama bir iş yerinde maaş günü ve vardiya çizelgesi kesinlikle olmalı. Kendi maaşımızı neden bölük bölük istiyoruz. Harçlık mı bu yoksa maaş mı?
Ah ah.. İş ayrı muhabbet, ev ayrı. Daha okula girmedim bile. Yapılacak ödevler, çevirilecek makaleler, bozulması gereken arkadaşlıklar ve odaklanılması gereken sınavlarım var. Aşk hayatı desen o da yaş. Herkes herkesin eski bir tanıdığı olmuş.
Anlatılacak tonlarca üzücü şeyler var agalar ama ne bu sizin umurunuzda ne de bu dertler anlatılınca hafifleyecek. Sadece üzerimdeki sorumluluklardan biraz olsun uzaklaşmak isterdim. Tolstoy ne der bilemem ama sanırım insan bir takım üzücü gerçekler ile yaşar
Daha güzel günler de gelir be aga... Sıkma canını.
YanıtlaSilAgam tüm samimiyetimle söylüyorum, böyle güzel günler geleceğini bilseydim bu kadar üzülmezdim. Teşekkür ederim yine de, bu yorumu okumak gülümsetti :)
Sil