Agalara Geldik

Takip Edin



Aradan aylar geçti ve yine sizlere bir hikaye anlatmak istediğim o garip zamanlardan birine girdim. Gelin bakalım şöyle, toplaşın. Önceki "Gökler Kütüphanesi" hikayemdeki gibi uzak diyarlara götürmeyeceğim sizleri bu sefer. Hayır, bu sefer daha içimizden, her zaman geçtiğiniz o kuytu sokaktaki tamirci dükkanına götüreceğim. Hani şu kapısının önünde beyaz bir sandalye bulunan ve zaman zaman kır saçlı bir amcanın oturup sigara içtiği şu küçük dükkan var ya. İşte orada geçiyor bu hikayemiz. Ayrıca bu seferki öyle peri masalı gibi de olmayacak. Dediğim gibi daha içimizden bir hikaye olacak. Kırılan kalplerinizi onarmasını veyahut içinize bir nebze de olsa su serpmesini istiyorsanız diğer hikayeyi "bu linke" tıklayarak okuyabilirsiniz. Bu hikaye yalnızca, içinde bir yerlerde bozulmuş hisseden ve bununla barışmaya çalışan insanlar için.




Merhaba agalarım. Başlıktan da görebildiğiniz gibi yeni bir tema başlatıyorum. "Fikrimce" serisi sayesinde belirli konularda neler düşündüğümü anlatmayı planlıyorum. Öz saygının ne olduğu ve nasıl kazanılabileceğini anlattığım bir önceki yazımın sonundan da anlaşılabileceği üzere bu hayatta en çok istediğim şeylerden birisi "düzenli ve az stresli" bir tempoya sahip olmak. Çalışacağım saatlerimi ve boş olacağım zamanları önceden bileyim. İkisine de eşit derecede zaman ayırabileyim, sabah erken kalkıp kahvaltı yapabileyim. Aynı şekilde gece de yastığa başımı koyduğum gibi uyuyabileyim istiyorum. 






Bu gün "canım kendimcilik" konusunu konuşmak istiyorum. Yıllardan beri hep kendisini ikinci plana koyan ve güçlü kazıklar yeme referansları bulunan biri olarak size bu tarz bir yazı yazmam ne kadar doğru olabilir bilmiyorum. Ama biraz sohbet, biraz eğlence olsun diyerek oturdum bilgisayarın başına. Öncelikle size bir kaç soru sormak istiyorum. 




Ülkelerin gelişmişliğini kim neye göre sıralıyor tam olarak bilmiyorum. Mesela gelişmiş ülke denilince aklımıza gelmesi gereken ilk şey tam olarak ne? Refah mı, yolsuzluğun olmaması mı? İnsanların yüksek maaş alması veya mutlu olması mı? Ya da gelişmiş bir ülkeyle başka bir gelişmiş ülke arasında kıyas ölçütü var mı bilmiyorum mesela. Hani Amerika muhtemelen Almanya'dan daha gelişmiş bir ülke diyebiliyoruzdur diye tahmin ediyorum ama bu tam olarak kime göre, neye göre hiçbir fikrim yok. Ya da mesela Norveç mi daha gelişmiş ülkedir yoksa İsveç mi derseler şahsen diyecek bir şey bulamam, felaketim olur. Ağlarım.


Bir şeylere başlamak, ilk adımı atmak hep en zor kısımdır. Ancak o ilk adımı attıktan sonrası su gibi gelir. Konuya bu şekilde başlamamın sebebi ne diye soracak olursanız, az çok tanıyanınız varsa biliyordur, yazılarımın giriş kısımlarında hep çok zorlanıyorum. Her yazı girişinde klasik bir cebelleşmem var "ulan yok sevgili gönül dostlarım diye de başlanmaz, hayır merhaba agalar başlangıcı da çok cinsiyetçi oluyor, off ne yazsam da girsem hemen konuya" diye düşünüyorum her defasında. Kaç defa silip tekrar yazdım mesela bu giriş kısımlarını... (kif kif kif sanki gelişme ve sonuç kısımlarını mükemmel yazıyormuşum gibi konuşuyorum tribe bak)




Gerçekten Çin devletine özel bir yazı yazmanın zamanı geldi. Alınan gücenen her şeyden - bunların başında sağlıklı yarasalardan ve Jackie Chan'den- şimdiden özür diliyorum. Ancak söyler misiniz en son ne zaman huzur içinde birilerine sarıldık, birileri ile buluştuk. Evimize misafir çağıramaz, otobüste direkten tutunamaz olduk. Bütün bunların başlıca sebebi ise daha önce hiç gitmediğimiz bir ülkenin, daha önce hiç duymadığımız bir şehrinde bulunan, daha önce haberimizin bile olmadığı bir hayvan pazarında adını sanını bilmediğimiz bir çekik gözlü vatandaşın hastalıklı bir yarasayı yemesi..



İyiden iyiye bu blogu, denizciler ve ailelerinin ilişkisine benzetmeye başladım. Aylarca sefere gidip denizler aşıyorum, ardından buraya gelip iki üç kelime bir şeyler karalayıp tekrar yelkenleri kaldırıyorum. Bazen de emekli öğretmenler gibi yapacak bir şey bulamayıp sıkıntıdan kendime iş çıkartır gibi hissediyorum. Emekli demişken ne zaman emekli olacağımı merak etmekteyim. Az kaldı aslında, bir bakıma emeklilikte yaşa takılıyorum diyebiliriz. Yıllardır çalışmadığım yer kalmadı. Kafe, dondurmacı, halk ekmek, fotokopici, Alarm şirketi, Türk Hava yolları... Evet doğru duydunuz. Türk hava yolları'nda işe başlamıştım. Hayır uçak olarak değil, anlatacağım sabır lütfen.