Agalara Geldik

Takip Edin

İngilizler Türkleri Sever Mi?



By  İkram     12:00:00    Etiketler:,,,,,, 
Bu yazı Quora.com isimli yabancı bir forumda İngilizce yazılmıştır. Ben çevirdim çünkü beni çok etkiledi, sizin de seveceğinizi düşündüm. Umarım sonuna kadar okursunuz :)



Ayub A, lives in Istanbul

Ben İngilizim, Wales- Cardiff'te doğdum ve büyüdüm. Etnik kökenim Hindistan.
İlk defa İstanbul'a vardığımda şehrin güzelliği karşısında büyülenmiştim. Tatil niyeti ile gelmeme rağmen İstanbul'u yeni evim kılmaya karar verdim.
İşte bu da Türkiye'deki ilk gecelerimden birisinin hikayesi:

Harbiye Elmadağ'da bir apartman dairesi buldum -ki Taksim meydanına 10 dakika yürüme mesafesi uzaklığındaydı.  Sabah erkenden ezan sesi (İbadete davet) ile uyandım ve bulunduğum bölgeyi keşfetmeye karar verdim. Camiyi bulmaya gittim ve bulduktan sonra apartmanımın karşısındaki fırına "Borek" (Türk hamur işi) ve çay almaya gittim.

Dışarıda karşı tarafımda oturan Seedat isimli bir adam vardı. 45 yaşlarındaydı ve İngilizce tek bir kelime bile bilmiyordu. Ben de o zamanlar Türkçe bilmiyordum. Dolayısıyla el ve mimik hareketleri ile iletişim kurmaya başladık. Ona nereli olduğumu açıkladım. Ve bana bir kaç saat sonra arkadaşlarıyla buluşacağı mahalledeki yerel çay evinde (Kahve yani)  buluşmayı teklif etti. Teklifini kabul ettim, o da fırına gidip ikimizin hesabını da ödedi. Geri geldiğinde onu takip etmemi söyledi ve nerede buluşacağımızı gösterdi.

Evde bir kaç saat dinlendikten sonra uyanıp Sedat'la buluşmaya gittim. Orada arkadaşlarıyla oturuyorlardı ve beni görünce kelimenin tam anlamıyla tüm mahalleyi tanıttı. "This is Süleyman abi the electrician, this is Noor abi the barber, This is Abdullah / Apo the bus driver vs vs" Adımın Ayub ya da Türkçesiyle Eyüp olduğunu öğrendiklerinde ertesi gün beni Eyüp denen bölgeye götürdüler.

Oturdum ve mahallenin farklı üyeleriyle beraber çay içtim, her ne kadar içlerinden hiç biri İngilizce konuşamasa da iyi arkadaşlar olduk. Sonra bölgenin tanınan bir üyesi oldum. Sokaktan aşağıya birisi adımı ya da nasıl olduğumu, bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sormadan inemiyordum. Ve tabi ki çay içmeye davet edilmeden..

O zamanlar günde en az iki kere çay evine giderdim. Bu şekilde 3 aya çok hızlı bir şekilde Türkçe öğrendim. 3 ayda bazı insanların kurslara para ödeyip o ülkede bir kaç yıl kalmasından daha çabuk öğrendim diyebilirim. Hatta otobüs şoförü Apo bile o kadar motive oldu ki bir İngilizce kursuna yazılıp ona öğrettiğim İngilizcesini geliştirmeye başladı.

Bölgede yaşarken Türk insanlarının misafirperverliğinden şok olmuştum. Farklı ülkelerdeki çoğu insan İngilizlerin aşırı zengin olduklarını varsayarak onlardan faydalanmaya çalışırlar. Ama mahalledeki hiç kimse ne kadar ısrar etsem de bana bir çay bile ısmarlattırmadılar.

Bir keresinde çay evinden birisine civarlarda ucuz yemek bulabileceğim bir yer olup olmadığını sormuştum. İstanbul beklediğimden daha pahalı çıkmıştı. Bana yemek ısmarlamayı teklif etti ki ben bunu hemen reddettim ve evde yiyeceğimi belirttim. Sonra bana bir kaç yer söyledi ve etraftaki insanlarla konuşmaya başladı. 10 dakika sonra -ben diğerleri ile çay içip konuşurken- yanıma geldi ve omzunu omzuma attı. Gel gel dedi. Yakındaki bir restorantı işaret edip iki kişilik bir yemek hazırlanmış masayı gösterdi. Beraber oturup yedik ve tabi ki yine bana ödeme yaptırmadı.

Başka bir sefer de Apo'yla oturmuş çay içiyorduk, burada iş bulup hayatıma burada devam etmemi söylüyordu. Sonra elektirikçi Suleyman gelip Iraklı bir müşterisini bana çevirir misin dedi. Gitmeden önce Apo benden bir sigara istedi, ben de ona kutuyu çıkartıp uzattım. Kutuyu alıp incelemeye başladı ve sonra hemen geleceğim deyip gitti. Çay evinin içine girip hemen geri geldi ve bana kutuyu geri verdi. Biraz şaşırmıştım çünkü paket tamamen doluydu. Biraz çıkartıp Apo'nun cebine koydum. Iraklı müşteri ile işim bittiğinde de bir tane içmek için tekrar kutuyu açtım. Tam o sırada köşede sigaradan başka bir şey olduğunu fark ettim. Ucundan tutup çektiğimde ise bu şeyin tam olarak 200 dolar olduğunu gördüm. Çok aklım karışmıştı. Sonradan aklıma aponun kutuyu benden istediği geldi. Çay evine geri gittim ve Apo'yu kenara çekip parayı geri vermeye çalıştım. Sürekli ama senin işin yok ihtiyacın var deyip durdu. Bu laf bir otobüs şoföründen geliyordu ve muhtemelen kendisi de çok fazla para kazanamıyordu. Çok duygulanmıştım ama ona parasını geri verdim ve en derin teşekkürlerimi sundum.

Bir kaç farklı Türk konukseverliği ile alakalı hikayem daha var. Hatta sadece kendi mahallemden de değil. Sanırım ilk apartmanımda böyle bir mahallede oturduğum için çok şanslıyım. Belki de görüşlerim farklı bir yerde otursaydım çok daha farklı olabilirdi.

Genel olarak Türkiye'de tanıştığım tüm Türkler harikaydı. Bazıları bazen kadınlara karşı çok aç olabiliyorlar ve bu bence çok üzücü. Çünkü bana ve diğer erkek arkadaşlarıma karşı çok iyiler ama kız arkadaşlarımın yanında biraz daha farklı davranıyorlardı.

Beni tek rahatsız eden şey ben yürürken çok fazla insanın kaldırımın ortasında rastgele durması oldu :D

Bunun dışında Seni Cok Seviyorum Istanbul!


Lanet olsun bunu yazmak o mahalleyi çok özlememe yol açtı. Sanırım bugün gidip onları ziyaret edeceğim. Bu günlerde Kadıköy'de yaşıyorum :)


Çevirmen notu (yani ben): Şimdi gel havasına suyuna ölme de ne yap

Kim bu İkram

Adım İkram, önceden buraya yaşımı yazıyordum ancak her sene değiştiği için şu anda 1999 doğumluyum demeyi tercih ediyorum. Marmara Üniversitesi'nde Almanca Tercümanlık bölümü öğrencisiyim. 2016'dan beri ara ara buraya bir şeyler karalıyorum ve senede bir bile olsa cebime para geçmesini sağlıyorum. Bana destek olmak isterseniz blogumu favorilerinize ekleyin de arada sırada açıp bakın, hangi konularda nasıl boş yapmışım.. Unutmadan bir de yorumlarınızı okumayı çok seviyorum. Her "yeni yorum bildirimi" geldiğinde kalbim pırpır atıyor haberiniz olsun :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır