Agalara Geldik

Takip Edin

Şöyle bir soruyu çok sık duyuyorum. "İkram, sen erkeksin bilirsin. Erkek arkadaşıma doğum gününde ne almalıyım?" Ya da " Sevgilime hediye olarak ne alabilirim?" Her sene 24 şubata yaklaştıkça belirli bir tayfa aynı soruyu sorup duruyor. Örgüt gibiler. Aslında alınacak hediyeye; başkasına sormak yerine, onu çok iyi tanıyan birisi olarak sizin karar vermeniz taraftarıyım derdim. Ancak böyle bir yazı yazarak size ufak da olsa birer fikir verebilirim diye düşünüyorum. Böylece hem belki siz sayemde sevgililer gününde sevgilinize özel ve şık bir hediye alabilirsiniz. Hem de artık ben bir daha malum soruyu sorduklarında bu yazının linkini atabilirim.... Yetti gari.

Bu yazı Quora.com isimli yabancı bir forumda İngilizce yazılmıştır. Ben çevirdim çünkü beni çok etkiledi, sizin de seveceğinizi düşündüm. Umarım sonuna kadar okursunuz :)


Gelecek kaygısı hemen hemen herkesin içinde bir miktar vardır. Zamanımızın çoğunu geleceğimiz için hayıflanmakla geçirmesek de aklımızın bir köşesinde hep, bundan 10 yıl sonra olacağımız kişiye daha iyi bir hayat sunma düşüncesi bulunmaktadır. Bu bağlamda gelecek kaygısının oldukça normal bir düşünce olduğunu bilmeniz yararınıza olacaktır. Her ne kadar gelecekte ne olacağı, hayatın önünüze aniden çıkardığı bir takım sapaklara bağlı olsa da gelecekte ne yapacağınızı planlamak size gelecek kaygısından kurtulma konusunda yardımcı olabilir.


"..çoğu insan mutsuz koşullarda yaşıyor ama yine de bu durumu değiştirmek için bir adım atmıyorlar, çünkü güvenli, rahat ve tutucu bir yaşama şartlanmış vaziyetteler.  Bunların hepsi akla yatkın görünebilir ama gerçek şu ki birinin içindeki maceracı ruha güvenli bir gelecekten daha çok zarar veren hiçbir şey yoktur. İnsanın ruhundaki en temel çekirdek maceraya duyduğu tutkudur. Hayatın neşesi, yeni tecrübelerle karşılaşmamızdan gelir ve buna ilaveten sonsuza kadar değişen bir ufuktan, her gün, yeni ve farklı bir güneşe sahip olmaktan daha harika bir neşe yoktur." 

Chris McCandless, Into the Wild.



Hepimiz toplum içinde kişiliğimizi gizliyoruz. Kendi kimliğimizi tam anlamıyla göstermek yerine bulunduğumuz ortamın su misali şeklini alıyoruz. Sebepsizce başkalarının bize kim olduğumuzu ve nasıl davranmamız gerektiğini söylemesine izin veriyoruz. Halbuki hepimiz ayrı bir hazine, ayrı bir melodiyken sürüye uyup toplumun çizdiği yol üzerinden yürüyoruz. Hiç basılmamış çimlere basıp yol açmak varken bir pide kuyruğu gibi aynı yola diziliyoruz.

Hatalı bir sistemdeki küçük çarklardan başka bir şey değiliz. Hiç kimse neyi neden yaptığını bilmeden bir şeyler yapıyor. Örneğin en basitinden neden okula gitmek zorundayız? Okulda öğrenilen bilgilerin yüzde sekseni hayatımızda bir daha asla karşılaşmayacağımız türden bilgiler. Ya da neden her gün işe gitmek zorundayız? Milyonlarca yıl boyunca insanlar kendi yaptıkları ürünlerle ve yardımlaşma ile geçindi. Gelişmemiş (!) uygarlıklar çağında toplumdaki tarım yapan bölge, yapmayan ancak teknik işlerle uğraşan bölgedekilere yardım edip karşılığında ihtiyaçları olan malzemeleri alıyordu. Para diye bir şey yoktu ama paraya bir ihtiyaç da yoktu.

Binlerce yıllık takas sistemi bir kaç yılda aniden yerini para sistemine bıraktı. Bu devirden sonra da zaten zincir apayrı yerlere gitti. Eskiden insanlar anlık alışverişler yaparlardı. Örneğin elinde bir flütü olan insan o flütü iki kilo elmaya takas edebilirdi. Ama takas etmese o flütü saklayıp zenginleşmeye çalışamazdı. Yani demek istediğim o zamanlarda insanlar "Ah şu flütü vermeyeyim, üstüne iki ayakkabı ve beş de çekiç koyar güzel bir at arabası alırım" demezlerdi. O zamanlar biriktirme kültürü yerine benim buna senin de şuna ihtiyacın var kültürü vardı. Ne zaman ki para icat edildi, insanlar gelecek planları kurmaya başladı.

İşte bizim bugünkü pide kuyruğumuzun başı ta paranın icadına dayanıyor diyebiliriz. Paranın gelişi ile insanlar ihtiyaçlarını sınırlandırmaya yöneldi. Cebimde daha çok bulunsun diyerek daha az yedi ve daha az içtiler. Yetmedi paraya bağlanan meslek sistemlerini icat ettiler. Bunun yanı sıra çocuklarını daha iyi mesleklere yöneltmek için okullar kurdular. Böylelikle sırf para üzerine kurulmuş yeni bir dünya düzeni oluşmuş oldu.

Artık insanlık olarak bu yerleşmiş düzene o kadar alıştık ki, günlük hayatta okumayan birisini görünce ayıplıyor, çalışmayan birisini görünce üzülüyoruz. Okumamak ve çalışmamak tabi ki iyi bir şey değil. Bunda diyecek bir şeyim yok. Ancak okumamak veya bir meslekte çalışmamak kötü bir şey de değil. Okul sadece bilgiye giden bir araçtır. Çoğu insanın unuttuğu şey ise okulun bilgiye giden tek araç olmadığıdır. Eğitim veya yönetim sistemi her insana uymayabilir. Herkes bir bilgiyi aynı şekilde öğrenemeyebilir. Bu hiç kimseyi bir diğerinden düşük seviyede insan yapmaz. İnsan için öğrenmek ömür boyu sürecek bir yoldur. Diğer hangi hayvanlar dünyaya bu kadar yayılıp dünyanın kaynaklarını böylesine kullanabilmiş ve hatta uzaydaki diğer milyonlarca gezegeni merak edip araştırmıştır ki?

Ama yok. Bizim için bir insanın doktor veya hakim olması insan olmasından daha önemli. İşte bu yüzden yavaş yavaş şekilleniyoruz. İnsanların olması gerektiği (!) modellere o kadar saplantılıyız ki oldukları kişiliklerini umursayamıyoruz. Farklı insanları asla ama asla kabullenemiyoruz. En basitinden tüm dünyayı gezmek isteyen bir insana maceraperest gözüyle bakılıyor. Çoğu zaman "Vaay bee.." denilip imreniliyor ve insanlara "Keşke ben de yapabilsem böyle bir şey ya" dedirtiyor. Halbuki çok da büyük bir olay değil ki bu. Çok aşırı yüksek paralar da gerektirmiyor. Tek yapman gereken dünyadaki sisteme olan bağından bir an için kopmak. Ne bileyim işine biraz mola vermek, daha az gereksiz masraflar yapmak gibi şeyler.

Okulu olanlar da devamsızlığını yatakta yatmak için kullanmasınlar bir zahmet, 200 lira biriktirin ve farklı şehirden bir arkadaş edinip onunla buluşun. 100 lirası yola gitse 100 lirasını da harcarsınız. Çok büyük bir ücret değil, alışverişe gidince bir mont ve ayakkabıya bunun iki katını verebiliyoruz. Ha öyle gitmiş ha böyle.

Ya da ne bileyim evinizde oturmayın her zaman. En yakınınızdaki kurslara bakın, çok ilginç kurslar göreceksiniz. Örneğin İsmek kursları (sanırım sadece İstanbul içinde var) okçuluktan at binmeye, piyanodan el işine kadar bir sürü kurs veriyor. Hiç olmadı yabancı dil kurslarına başvurun. Kendinizi yarından itibaren geliştirmeye çalışın. Bu dünya bir günü bile boş geçirmeniz için çok kısa. Bir gün aniden sizin için durmayı bırakacak. Hani John Green'in dediği gibi hayat bu şekilde. Bir anda sözün ortasında -belki cümlenizi bitirmeniz bile beklenmeden- hikayeniz bitecek. İşte o gün önemli olan o hikaye bitene kadar sizin bu hikayede ne kadar baş rol olduğunuz, olayları sizin mi yönettiğiniz yoksa toplum nehrinde sürüklenip karaya mı vurduğunuz.

İplerinizi elinize alın ve geleceğiniz için değil bugününüz için yaşayın. Gelecek hiç gelmeye de bilir. Ama bugün tam karşınızda. Onu iyi değerlendirin.



Yeni yıla saatler kalmasıyla beraber böyle bir yazı yazma ihtiyacı duydum. 2017'nin benim için nasıl bir yıl olduğunu kronolojik sırayla anlatacağım. Başlamadan önce muhakkak şunu söylemek isterim ki: 2017'nin bacısını öpeyim.

Ocak 2017: İlk ayları aşırı depresif zamanıma denk geliyordu. O zamanlar en yakınım dediğim arkadaşlarımın (!) ne yılan, ne şerefsiz olduklarının farkına vardım. İkinci haftasından sonra ilk defa uzun süreli düşündüğüm bir sevgili yaptım ve baya da sevdim şimdi inkar etmeyeceğim.

YGS- LYS dönemim olmasıyla beraber sürekli köpek gibi çalışıyordum. Her pazartesi ve perşembe günleri eve özel hoca geliyordu. Spoiler: Özel hocanın tüm yardımlarına rağmen YGS'de matematikten 11,5 net yapabildim

İlk defa bir arkadaşıma gerçekten dertlerimi açtım. Baya baya açtım hem de ve kız tam istediğim şekilde yanımda oldu. Onu buradan öpüyorum <3

Şubat: Ocak ayından şubat ayına kadar hiç olmadığım kadar mutluydum. Ee ilk aşk ilk heyecan derler hani, biraz onun da etkisi vardı. Ancak olmadı, Şubatın sonlarına doğru biten ilk ilişkiden dolayı bir miktar üzgünce YGS çalıştım. Onun dışında Şubat ayında hiçbir şey olmadı.

Mart: YGS'ye girdim ve beklediğimden çok kötü geçti. Türkçe bölümünde sıradışı ayrı yazılır dedim ve cevap doğruydu. Ama işaretlemedim o soruyu çünkü salağım. Matematikteyse iki açıyı toplayıp sıfır buldum. İki açının toplamı nasıl sıfır olabilir diyerek kendime sinirlenip biyoloji çözdüm. Allah'tan geri kalan derslerim iyiydi de ilk 125k'ya girebildim. YGS ardından hemen LYS çalışmaya başladım. Bir kitaba 65 TL verdim. Hala üzülürüm 65 TL'me.

Ayrıca bu ay bir akıl hastasıyla fark etmeden konuşmaya başlamışım. Kız iyice sevgiliyiz moduna girip ben konuşmayı kesince eski sevgilimi falan bulmuş. Sadece ismini verdim he ne face ne insta hiç bir şeyini söylemedim.

Nisan: Bu ay deli gibi LYS çalışıyordum. Amacım Ege Üniversitesine girmek ve Almanca tercümanlık okumaktı. (Bu arada kazandım ve gitmedim :/ ) O yüzden pek anımsayamıyorum. Tek anımsadığım bu aylarda ailevi problemlerin hat safhaya çıktığıydı. Annem çok kötü bir rahatsızlık geçirdi falan. Bu kadar.

Mayıs: LYS'ye az kalmasıyla beraber bende bir sıkıntıdır başladı. Ben de dedim madem öyle yeni birileriyle tanışayım. Böylece bir kaç yüz bin kişiyle konuştum. Amacım adamakıllı birisini bulmak ve Alaska'nın metoforik labirentinden çıkmaktı. Nitekim başarısız bir deneme oldu, bir kaç kişiyle buluştum bir kaç kişiyle bir şeyler de yaşadım ama hiç kimse içimdeki o boşluğu ve şuan anlatamayacağım karmaşık hissiyatı dolduramadı. Ben de n'apayım sürekli geldim buraya bir şeyler yazdım. Edit: Bu hissiyat birisini unutamamanın verdiği hissiyat değil konu daha çok kendimle ilgili.

Haziran: LYS'ye girdim. Girmeden önce abime şunları söylemiştim. Abi ilk 16 soruda çok hata yapıyorum gerisi genelde full oluyor. Dua et bana da 16 soruyu doğru yapayım. Sonuç olarak 16 sorunun tümünü doğru yapmışım. Geri kalan sorulardansa baya yanlış yapmışım. Özetle eksik dua ettirmeyin agalarım.

LYS sonucumla beraber toplam 441 Puan 5000 sıralamam oldu.

Temmuz: Temmuz ayında İzmir'e gittik. Güya bir hafta kalıp dönecektik ama baya kaldık bir ay kadar. O zamana kadar Almanya'da ve Hollanda'da akrabalarımız olduğunu duymuştum ama hiç tanışamamıştım. Bu temmuz ayında hemen karşımızdaki yazlıkta o akrabalarımız vardı. Üç tane kuzenimle tanıştım ilk defa o gün, birisi Elvan benimle yaşıt, diğeri Mahir benden büyük ve sonuncusu Merve benden baya küçük. Bunlarla o kadar iyi anlaştık ki 2018'in şubat ayında yanlarına gidiyorum. Hem yarım yamalak Almancam da var artık.

Ağustos: İzmirden döndük ve Elif kankamla aramız baya açıldı. Yeni birisiyle konuşmaya başladım. Dış görünüşü çok güzeldi ama tam olarak uyuşamadık. Bir ilişki daha bitti bir ayda. Ben de kendimi derse falan verdim. Marmara Üniversitesi Almanca tercümanlık seçtim. Bir kaç hafta sonra okul açıldı.

Eylül: Çağla ile ilk gün tanıştık ama ikinci günden beri o kadar çok güldük eğlendik ki sınıftakiler bir kaç hafta sonra siz ne zamandır arkadaşsınız falan demeye başladı. Arkadaş değildik cnm burada tanışıverdik. A1 bölümünü geçme sınavına girdik ve A2'den başladık. En yüksek sınıf bizdik ve almanca tercümanlıktan sadece biz vardık bu sınıfta. Bu da bizi doğal olarak Marmaranın bizim dönemimizdeki en iyi mütercim tercümanları yapıyor :P

Ekim: Ekim ayı genel olarak çok boş geçiyordu. Almanya'ya uçak biletimi almıştım ama bunun yanı sıra orada yemem için bana para gerekecekti ve babamdan bu parayı alabileceğimi düşünmüyordum.  Ben de okulun karşısında bir dükkanda işe başladım. Saat birde okulum bitiyor işim başlıyordu. İşim ise saat yedi gibi bitiyordu. Eve gelene kadar saat 8 olduğu için çok yoruluyordum. Lakin bir ay dişimi sıktım

Kasım: Güya bu kasımda Merve'nin yanına Balıkesir'e gidecektim ama haftanın her günü çalıştığım için bu hayal suya düştü. 27 Kasımda patrona işi bırakacağımı söylediğimde iki gün benimle konuşmayıp trip attı. Çıkmama izin vermedi çünkü o ay çok yoğun olacaktık. Başka eleman bulamayacağını söyleyip bir ay daha çalışmaya zorladı :/

Aralık: Artık yorgunluktan ölüyordum. Ev iş okul ev iş derken bir yerden sonra bıktım. Ama hala çalışmaya devam ediyordum. İkinci maaşımı da aldım ve şuan cebimde Türk parası olarak çok güzel bir miktar para var. O parayı Euro'ya çevirmek istemiyorum ya...

Dayanamam basamak düşmesine :((

Ayrıca Aralık'ın 14'ünde yeni birisiyle tanıştım. Evlerimiz çok yakın ve sürekli beraber takılıyoruz. Her hafta iki üç kere falan buluşuyoruz diyeyim. Çok fazla konuşamasak/mesajlaşamasak da şuanlık güzel bir ilişki içindeyim. Ama yarın ne olur bilemem tabi ki

Edit: Bu gece -yani yılbaşı gecesi- de ben, arkadaşları ve o beraberizzzz :p

Öyle işte agalar. Bu da böyle bir yazıydı. Sizin seneniz nasıl geçti deyin hele?


Merhaba Agalarım. Sıradaki yazı hem okuyup hem çalışmak zor mudur sorusunu soran, üniversite okuyup aynı zamanda para kazanmak kolay mıdır diye düşünen tüm agalarıma gelsin. Kolay değil arkadaşlar bugün o kadar yorgun uyandım ki okula gitmemek gibi bir karar aldım. Son zamanlarda gerçekten yoğun bir tempo ile yaşıyorum ve artık burama geldi.



Hepimiz zamanında arıların yok olması sonucunda dünyanın tamamen yok olacağını söyleyen bilim insanlarını duymuşuzdur. Bir karınca meraklısı olarak size peki ya arılar değil de karıncalar yok olsaydı sorusunu sormak istiyorum. Karıncalar yok olsaydı dünyada ne gibi değişiklikler olurdu?