Merhaba agalarım nassınız iyisiniz inşallah, ben çok iyi ve de meşgulüm baya. E malumunuz tatildeyim falan ;)) şaka bi yana gerçekten kusura bakmayın yazamadım 1 haftadır ikinci bölümü. Özellikle bir takipçim baya ısrar ediyordu yaz artık diye ondan daha çok özür diliyorum.
Ilk bölümü okumayanlar heymen buraya tıklayıp okusunlar: Wattpad hikayesi: Suçun Napolyonu
Sonu biraz aceleye geldi, kontrol edemedim ve de duygusal bir bölüm oldu. Duyguları yansıtma konusunda epey zorlandım ama inşallah becerebilmişimdir. Heyecanlı bir bölüm bekleyenler kusura bakmasın ama gelecek bölüm heyecanlı bir şeyler yazıcam söz ❤❤
(Şuan saat 2 buçuğa yaklaşıyor cümle bile kuramıyorum uykusuzluktan ;( ayrıca kapak resmini hazırlayan arkadaşa çok teşekkür ediyorum ❤)
Son olarak unutmadannn bu yazıyı wattpadden okuyup oy ve yorum atarsanız orada hikayenin yükselmesini böylece daha çok kişinin okumasını sağlayabilirsiniz. Şuan hikayem macera kitapları arasında 150. Sırada. Bunu ilk 50'ye çekebiliriz bence agalarım ne diyorsunuz ??
Wattpad linki: http://my.w.tt/UiNb/rNOwf7egCF
**************
Bölüm 2: 5 Ay öncesi
nam-ı diğer saklı pençe, macavity esrarlı bir kedidir:
yasaya meydan okuyan suçludur; en hünerlisidir.
scotland yard'ın aldatılışı, uçan ekip'in umutsuzluğudur:
çünkü ne vakit ulaşsalar suç mahalline- macavity orada yoktur!
yasaya meydan okuyan suçludur; en hünerlisidir.
scotland yard'ın aldatılışı, uçan ekip'in umutsuzluğudur:
çünkü ne vakit ulaşsalar suç mahalline- macavity orada yoktur!
T. S. Elliot
"Başka bir şey ister misin?" diye sordu. Annesi Lana, her zamankinden daha soluk görünüyordu. Gözlerinin altındaki morluklara bakarken, Denis'in içi burkuldu. Kemoterapi sonrasında dökülmüş saçlarından arda kalan parlak kafa derisini gizlemek için olsa gerek, bir bandana takıyordu.
Lana, "hayır" anlamında el işareti yaparak bardağı ona geri uzattı. Gözlerinde minnettar bir ifade vardı. Hafifçe nefesini tutarak koltuğa uzandı. Son zamanlarını yaşıyor olduğunu biliyor gibiydi.
"Teşekkür ederim Denis." dedi yavaşça. Denis bu teşekkürün verdiği su için olmadığını ve genel anlamda her şey için olduğunu sezdiğinde gözlerinin dolmasına engel olamadı. Annesini kaybetmek istemiyordu. Elindeki bardağı yere koyup Lana'nın eline uzandı. Avucundaki elin ne kadar narin ve soğuk olduğunu farkedince içindeki burukluk bir kat daha büyüdü. Sulanmış gözlerini kırpmadan annesine baktı. Gülümsedi. Eğer gözlerini kırparsa gözyaşlarının döküleceğini biliyordu.
Annesi gülümsemesine karşılık verirken "Seni çok seviyorum Denis. Biliyorsun değil mi?" diyebildi. Denis akmaya başlayan burnunu çekerek kafasını salladı. Veda konuşmasına hiç hazır değildi ancak annesi bunu geciktirmek istemiyor gibiydi. Gözleri iyice dolmuş, yanakları ve alnı kızarmıştı.
"Biliyorum annecim" dedi. Kelimeler ağzından dökülürken sesi titremiş ve gözlerindeki yaşlar yanaklarına dökülmüştü. Annesi elini Denisin ıslanmış yanaklarına götürüp:
"Benim için üzülme birtanem. Ağlama hiç" dedi zorlukla. Biraz nefeslendi.
"Sen çok güçlü bir kızsın Denis. Bunu rahatlıkla atlatacağını biliyorum... Ama senden bir ricam olacak. Benim için... bunu... yapabilir misin güzel kızım?"
Annesinin konuşurken harcadığı çaba çok fazlaydı, kendinde konuşacak cesareti bulamayan Denis, evet anlamında kafasını salladı. Gözlerinden şimdi daha çok yaş dökülüyordu. Göğsünün içinde müthiş bir ağırlık hissediyordu. Annesi muhtemelen son birkaç gündür bu konuşmayı yapmak için hazırlanmıştı.
Lana'nın rengi solmuş dudakları zorlukla aralandı:
"Benden sonra.." bu sözleri duyan Denis'in alnı, kaşlarının ucu ile beraber yukarı kıvrıldı, dudaklarını birbirine bastırıp akan burnunu yavaşça çekti. Annesinin öleceğini kabullenmek istemiyordu. Yine de şuan annesiyle son konuşmasını yapıyor olduğunu düşünmeden edemiyordu. "Benden sonra... Ed senin kadar güçlü kalamayabilir... Onunla pek iyi anlaşamadığını biliyorum Denis... ama senden ona anlayışla yaklaşmanı istiyorum kızım. Benim için bunu deneyebilirsin... öyle değil mi?" dedi. Konuşması sık sık aldığı derin ve hırıltılı nefeslerle kesiliyordu.
"Tabi ki annecim" diyebildi yere bakarak. Bu haldeyken göz teması kurup annesini üzmek istemiyordu. Tam o sırada içeriye giren Ed, Denis'in apar topar gözlerini silmesine sebep oldu. Denis, yanaklarında yaş kalmamasına rağmen gözlerinin kıpkırmızı olduğunu tahmin edebiliyordu. Bu yüzden yerdeki bardağı kaldırıp Ed'e bakmadan kapıdan çıktı. Ed'in onu ağlarken görmesini istemiyordu.
Bardağı mutfaktaki bulaşığın arasına koyup odasından ceketini aldı. Bazı acılar insanları gizlenip saklanmaya ve hatta yalnızlığa iterdi ve Denis'in şuan yaşadığı acı da o acılardan biriydi. Koridordan salona, oradan da ön bahçeye doğru ilerledi. Kapıyı açmadan önce Ed ve Lana'ya bakmadan, "Ben biraz hava alacağım" dedi ve çıktı. Bisikletine bindi ve evlerinden yaklaşık bir kilometre uzaktaki ormana doğru sürdü.
*
Eve geldiğinde akşam olmuştu. Ön bahçede bulunan aralanmış cama yaklaşıp Ed'in, Lana'ya yemeğini vermiş, kendisi için olan tabağı da alıp Lana'nın yanında oturmuş olduğunu gördü. Ed, Denis'in duyamadığı sesle bir şeyler söylemiş ardından Lana'nın gülümser bir ifadeyle kafa sallamasını sağlamıştı.
Ed, Lana'nın gülümsemesinden güç almış olsa gerek, daha heyecanlı bir anlatışla anlatmaya devam etti. Lana'nın ona olan bakışlarında insanın içini ısıtan bir şey vardı. Onları böyle görmek Denis'in içindeki mutsuzluğu bir nebze azaltmıştı.
Kapıyı açıp salona adımını attı, ceketini çıkarıp kapının girişine yakın olan masaya koydu ve onların yanına gitti.
Odaya girdiğinde "Ama yine de bulamamış." diyen Ed'in neşeli sesini duymuştu. Ed'i neşeli görmek pek alışık olmadığı bir durumdu.
Hâlâ gülümseyip heyecanlı bir şekilde anlattığı şeye devam eden Ed, elindeki kaşığı, daha iyi mimik yapabilmek için dizlerindeki tabağına koydu. "Tom'un o olayı araştırmaya başlamadan önce daha fazla saçı vardı, inanabiliyor musun? Adam yaşlandı!" dedi. Ardından hâlâ gülen yüzünü salona girmiş olan Denis'e çevirdi.
İkisinin de ona baktığını gören Denis gülümseyerek "Neyden bahsediyorsunuz öyle?" diye sorup, oturma odası ile birleşik olan mutfağa yöneldi.
"Ofisteki elemanı hatırlıyorsun öyle değil mi, Tom vardı ya hani?" dedi Ed.
"Şu bir aydır aynı grubun yaptığı alakasız küçük soygun olaylarını çözemeyen Tom mu?"
"Neredeyse iki ay oldu" derken tekrar gülmeye başladı. Bunun neresinin komik olduğunu anlamayan Denis yine de gülümsedi. Ed'in gülüşü insanda hem sinir bozucu hem de güldürücü etkilere sahip olabiliyordu. Bugün ise Ed sinir bozuculuktan epey uzaktı, Denis onun sadece duygularını gizlemek ve Lana'yı üzmemek için mutlu görünmeye çalışıyor olabileceğini düşündü.
Tabağını doldurup masaya oturdu. Annesi koltukta yemeğini yiyorken, Ed, Lana'nın yanına çektiği sandalyede yiyordu.
"Tom dosyayı devrettikten sonra bir ay izne çıktı, dosya bana kaldı yani. Tom'la girdiğimiz iddiaya göre dört hafta içerisinde olayı çözersem arabasını pembeye boyatacakmış."
"Peki ya çözemezsen?" diye sordu Denis. Şimdi işler komikleşiyor gibiydi.
Ed, hemen yanındaki koltukta serilmiş olan pembe masa örtüsünü işaret etti. "Ofisteki masam için.." dedi gülerek. "Üzerine benim için küçük yazılar bile yazdırmış.. 'Ben kendini beğenmiş bir pisliğim / Pembeyi kendime yakıştırıyorum çünkü cilt rengime uyumlu / Macavity macavity gençliğimi ver macavity' ve daha niceleri"
Denis, hayalinde canlanan pembe ofis masası görüntüsü ile gülmeye başladı. "Gerçekten uyacak mısınız ki?" diye sordu inanmayarak.
"Ofisteki diğer herkesi şahit tuttum. En başta arabamı boyatırım diyen oydu ve oldukça ciddi görünüyordu. Ama ben kaybedersem, arabamı asla pembeye boyamayacağımı bildiğinden, masa örtüsünü teklif etti." Ed dudakları hâlâ gülümserken yemeğinden bir kaşık aldı. Ağzındakini yavaşca bitirip "Hayatımda başka hiç bir olayı bu kadar motive olarak incelemedim diyebilirim" dedi.
*
Akşam yemeğini bitiren Denis, odasına geçip ikisini yalnız bıraktı. Ödevlerini yaparken salondan gelen televizyon sesinin birden kapandığını duydu. Annesi genellikle televizyonu gece yarısından erken kapatmazdı ve kumanda hep onda olurdu. İçinde tuhaf bir his oluşan Denis odasının kapısını sessizce açtı. Kapıdan çıkmadan önce Ed'in ağlamaklı sesini duyması onu olduğu yere sabitlemişti. Durdu ve dinlemeye başladı, annesi konuşuyordu:
"...lerimi yaşıyorum, biliyorsun. Ama gözüm arkada değil Ed. Arkamda dünyanın en güzel kızını ve en iyi dedektifini bırakıyorum. Ben gidince bir sıkıntı da çekmeyeceksiniz. Takılarımı Denis'e verirsin geri kalan parayla da güzel bir yaşantı sürersiniz. Denis üniversiteye gider, sen emekli olursun.. Hatta belki karşına yeni birisi çık-"
"Böyle bir şey hiç olmayacak Lana, bunu sakın söyleme.." Ed'in sesi titrek ve cılızdı. Denis tekrar göğsünün içine dolan üzüntüyle başbaşa kalmıştı. Elini ağzına götürüp duvara yaslandı, az önce annesinin vasiyetini duymuştu. Yere çöktü ve dizlerini kendine doğru çekip ellerini gözlerine bastırdı. Beş dakika kadar sonra odasına girip yattı. Uyuyunca geçerdi.
*
Ertesi gün sabah saatlerinde Lana vefat etmiş ve aynı günün akşamında, evden arabayla on dakika uzaklıkta bulunan merkezdeki mezarlığa defnedilmişti. Denis bugünün geleceğini biliyordu ama bu kadar zor olacağını tahmin edememişti. Mezarlıktan eve gitmek annesini orada yalnız bırakmak istemiyordu. Ama eninde sonunda eve gitmek zorunda kalmıştı. Ed, sadece susup mezara baktığı yarım saatten sonra Denis ile beraber eve gitmişti.
Eve giren Denis salona adımını atar atmaz büyük bir yokluğu hissetmiş ve içinin ağırlaşmasına engel olamamıştı. Sessizce odasına giden koridora ilerledi. Ed ise salona girip Lana'nın çarşaflarını toplamaya başladı. Yatağına uzanıp boşluğa bakan Denis cenazede çok ağladığı için şişen ve acıyan gözlerini eliyle ovdu.
Yüzünü yıkamak için kapıya ilerledi ve salondan gelen sessiz ağlama sesini duydu. Salona adımladı ve Ed'i bir yerden sonra kendisini koyuverip Lana'nın yattığı koltukta uzanmış vaziyette gördü. Denis bomboş hissediyordu. Ağlama ihtiyacı duymamaya başlamış olmasına rağmen bir daha asla gülemeyecekmiş gibi hissediyordu. Sevdiğin bir insanı kaybetmek böyle bir şeydi. Banyonun kapısını açıp elini yüzünü yıkadı. Gözüne Lana'nın birkaç aydır kullanılmayan diş fırçası ilişince hızlı adımlarla kapıyı açıp salona ilerledi. Dün masanın üzerine koyduğu ceketini kaptığı gibi kendisini dışarı attı. Dertleşebileceği çok yakın bir arkadaşı olmaması gerçeği onu yine bisikletiyle ormandaki küçük gizli bölgesine gitmeye zorladı. Burası ormanın ortasında bulunan ve öz babasıyla küçükken kamp yapmaya geldikleri bir yerdi. Bir buçuk metre çapında, içeri doğru oyuk olan bir kaya, çamur ve bolca kuru odun ile yapılmış küçük bir yerdi. Denis morali bozukken genelde gününü burada müzik dinleyip düşünmeyle geçirirdi.
Bisikletini, otlardan dolayı daha fazla ilerleyemediği için yere yatırıp üzerini kapattı. Ve yoluna yürüyerek devam etti.
*
Ertesi gün okula gittiğinde kendi oturduğu siteden birkaç kız yanına gelip destek olduklarını belirtti. Insanlar ona acıyarak bakıyor ve üzülüyordu. Ama çok değil ilk ders bitiminde çoğu onu unutmuş ve ertesi gün gidilecek olan lunapark gezisini konuşmaya başlamıştı. Yemekhanedeki bir masaya çantasını koyup oturdu.
O sırada Denis'in yanına gelen Sarah gergin bir biçimde konuşmaya başladı:
"Denis, hey, ben sadece şey diyecektim. Kafa dağıtmak istersin diye düşünüyordum. Yani bilirsin son zamanlarda olanlar yüzünden." Durup biraz kekeledi. "Yarınki gezide seni de görmek isterim"
"Denis, hey, ben sadece şey diyecektim. Kafa dağıtmak istersin diye düşünüyordum. Yani bilirsin son zamanlarda olanlar yüzünden." Durup biraz kekeledi. "Yarınki gezide seni de görmek isterim"
Sarah çok iyi ve sevimli bir kızdı. Genel olarak özgüvenli olmasından dolayı şuanda yaşadığı mahcubiyete şaşıran Denis ne diyeceğini bilmiyordu.
"Ben, teşekkür ederim ama sanırım pek eğlenebileceğim bir zaman içerisinde değilim" dedi Denis.
"Pekâlâ, üzgünüm" deyip sarıldı. Diğerleri gibi yapmacık bir üzüntü değildi. Gerçekten Denis'i anlıyor gibi görünüyordu. Sarılma bitişinde Denis, Sarah'a karşı daha fazla sempati beslemeye başlamıştı. "Senin için yapabileceğim herhangi bir şey olursa, gezmek istersen, konuşmak istersen ben buradayım Denis." dedi ve arkadaşlarının yanına geri döndü. Arkadaşlarını girdikleri seçmeli dersten tanıyordu. Uzun, beyaz tenli, geniş alınlı ve oldukça güzel dudakları olan çocuk Brendon'dı. Yanındaki sarışın, zayıf ve hep düşünceli duran çocuk ise Tom olmalıydı. Tom ve Brendon heyecanlı bir biçimde kağıda bir şeyler çiziyor ve kafa sallıyorken Sarah onların yanına oturup konuşmaya katıldı. Denis hakkında konuşuyor gibi görünmemeleri Sarah'ın onunla konuştuğundan haberleri olmadığına işaretti. Bu da Sarah'ın, sadece meraklarını gidermek ve arkadaş grubunda konuşacak konu çıkartmak için insanların sorunlarını dinleyen ucuz kızlardan olmadığını gösteren bir başka samimiyet göstergesiydi.
Okul bitiminde elinden geldiğince yavaş bir şekilde evine gitti ve yemek yedi. Bu evde bulunmak onun için çok zordu. Evdeki her nesne ona bir şeyler hatırlatıp üzüntüsünü arttırıyordu. Bu da onu ertesi gün olacak olan okul gezisine gitmek gibi bir karar almaya itmişti. Henüz bilmiyor olmasına rağmen aldığı bu karar kendi özgürlüğüne giden yolunun başlangıcıydı.
**********
Yorumlarda deli gibi eleştirebilirsiniz gocunmam, dediğim gibi kendimi yazı konusunda geliştirmek için yazıyorum.
Çok çabuk beklemeyin yeni bölümü. Bir haftaya Istanbul'da olucam belki o zaman yazarım.
Son olarak hikayeden daha çabuk bildirim almak isterseniz blogun sağ altındaki kırmızı çan şekline tıklayarak bildirim alabilirsiniz. Eğer wattpadden okursanız 1 gün geç okumakla beraber daha iyi bir okuma deneyimi edinebilir, okumayı yarıda bıraksanız bile geldiğinizde kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.
Wattpad linkini tekrar koyayrum haburaya: http://my.w.tt/UiNb/rNOwf7egCF
Beklediğime bi miktar değmiş gibi hissediyorum. Bölüm çok güzel olmuş duyguları yansıtamam demişsin ama bence gayet iyi yansırmışsın. Sabah 7 akşam gelen bildirimi şimdi gördüm okurum hemen yiaa nolucak diye okumaya başladım ve şimdi dershaneelye geç kaldım jxbandnanx neyse mükemmel bölümdü teşekkürler -♧.♧
YanıtlaSilYorumlarını okuyunca cok mutlu olayrum kiz ndkfnkf
SilYa öyle minik yeteneklerim var jcbsncnd -♧.♧
YanıtlaSilbence gayet güzel yazıyosun ama bölümleri olabildiğince uzun tutarsan okuyucuyu olduğunca sürükler ve merak içerisinde bırakır ayrıca bölümün bitişinde ise okuyucuyu sürekli merak ettirip düşünmek zorunda bırakan bir olay ya da hikayeyle ilgili herhangi bir soru olursa emin ol kimsenin aklından çıkmaz ve gelecek her bölümü daha da merak ederler senin kitabında daha hızlı yükselmiş ve tanınmış olur
YanıtlaSilTelefondan yazınca insan 1500 kelimeden sonra bunalıyor ya ama denerim teşekkürler, gizem koymaya da çalışırımm
Sil