Agalara Geldik

Takip Edin

Agasal #14: Tatlı Sert Bir Yazı



By  İkram     01:33:00    Etiketler:,,,,, 



İyiden iyiye bu blogu, denizciler ve ailelerinin ilişkisine benzetmeye başladım. Aylarca sefere gidip denizler aşıyorum, ardından buraya gelip iki üç kelime bir şeyler karalayıp tekrar yelkenleri kaldırıyorum. Bazen de emekli öğretmenler gibi yapacak bir şey bulamayıp sıkıntıdan kendime iş çıkartır gibi hissediyorum. Emekli demişken ne zaman emekli olacağımı merak etmekteyim. Az kaldı aslında, bir bakıma emeklilikte yaşa takılıyorum diyebiliriz. Yıllardır çalışmadığım yer kalmadı. Kafe, dondurmacı, halk ekmek, fotokopici, Alarm şirketi, Türk Hava yolları... Evet doğru duydunuz. Türk hava yolları'nda işe başlamıştım. Hayır uçak olarak değil, anlatacağım sabır lütfen.

Öncelikle farkındayım, introyu biraz içsel yaptım. Gördüğünüz gibi (göremeyenler tekrar yavaşça ve 80'li yılların TRT halk radyocusu diksiyonu ile okusun) kafam son zamanlarda aşırı derecede şişkin. Son iki ayımdan sizlere kısa bir şekilde bahsetmek istiyorum. Biraz sohbet biraz hikaye tarzında anlamsız bir yazıya hoş geldiniz. İnternetin bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak hayatınızdan 5 dakikanızı çalmaya ve üzerinizden yaklaşık olarak 2 lira kazanmaya geldim. İyi okumalar.

Her şey korona virüsünün ortaya çıkmasıyla başladı. Eski çalıştığım işimden aylarca 800 liramı alamamıştım. Taşınma, nakliye, ev bulma, işsizlik vs. derken tüm paramı bitirdim. İlk ay oldukça zorlu olsa da bir şekilde atlattım. Daha sonralarında ise iş aramaya başladım. Hayat ziyadesiyle bayatlamış bir kurabiye gibiydi. Neresinden tutsan birazı parçalanıyor, ne zaman tadına bakmak istesen ağzında iğrenç bir his bırakıyordu. Bir sürü iş merkezine öz geçmişimi gönderdim. Bir sürü dediğime bakmayın yaklaşık olarak 25 tane yere diyebiliriz. Bunlardan zannediyorum ki 18-19 tanesi iki tane büyük firmanın farklı ilçelerdeki bayilikleriydi. Hiç biri dönmedi. İsim vermek istemezdim ama Blogger'ın bana vermiş olduğu kudrete dayanarak Rossmann ve Starbucks'a bu konuda ne kadar kırgın olduğumu  iletmek istemiyor da değilim.

Geriye kalan, bir elin parmaklarını geçmeyecek iş başvurularım ise rastgele yapılmıştı. Gördüm, okumadım, öz geçmiş gönderdim diyebiliriz. Ben diyeyim 3, siz diyin 5 gün içerisinde bana bir telefon çağrısı geldi. Sabahın 11'inde gözümü açtım. Bir kadın beni pazartesi günü iş görüşmesine çağırıyordu. Ama ne hangi firma olduğunu, ne de nasıl bir iş olduğunu anlayamamıştım. "Kadın, kadın!" dedim "hele bir dur, ne işidir ki bu, nasıl bir eleman arıyorsunuz ki tam olarak, hem ben şirket bilmem. Beni istediğinize emin misiniz?" diye bir soru yönelttiğimi hatırlıyorum. Ardından bana gelen cevap hiçbir vasıf aramıyoruz oldu. Bu şekilde bir işe başlamış oldum diyebiliriz. Bu iş bir alarm şirketinde saha danışmanlığı olarak tasvir ediliyordu. Hatta Türkiye'nin en iyi alarm şirketi de diyorlardı kendilerine. Yaklaşık bir ay kadar çalışıp çıkacaktım ancak bir ay bile olmamıştı ki, benim kalbim işsiz kalma isteği ile çarpar oldu. Hayallerimi aylaklık ve geç saatlerde uyanmak süslüyordu. Uçarı kaçarı bir delikanlı olup gece dörtlere beşlere kadar  anksiyete ve depresyon krizi geçirmek, sabah ise kahvaltı yapamayacak kadar yorgun olmam dolayısıyla noodle yemek istiyordum. Üç hafta çalıştıktan sonra berbat bir günü ardımda bırakıp evime gelmiştim. Ellerimi iğrenç insanlarla yapmış bulunduğum zoraki temaslardan arındırmak adına oldukça kaliteli şeftalili Marseillais sabunu ile yıkadım. Enerji seviyem düşüktü ve kendime bir tabak yemek koydum. Ardından bana yeni bir çağrı geldi. 

Telefondaki hafif yorgun çağrı merkezi elemanı sesli kadın adımı söyleyip benimle mi konuştuğunu teyit etti. Ardından bana iş teklifinde bulunacağını, son bir kişilik yer kaldığını falan anlattı. Dedim ki evet işim var ama sizi dinlemedeyim. En iyi teklifinizi yapın ve istifamı hemen bugün arayıp veririm. Bu arada agalarım, sıfır şaka bu kısımlar :D Kadınla o noktada birazcık ısındık zaten. Meğerse THY'de Almanca müşteri temsilcisi alımı varmış. Hemen yüzüme konan sıcak bir gülümseme ve gönlümdeki, nasıl olsa işsiz kalmayacağımın farkındalığının getirmiş olduğu rahatlama alarm şirketindeki yetkilimi aradım. İstifa ettiğimi ve daha iyi bir iş uğruna onları terk ettiğimi kibar bir dil ile söyledim. O da sağ olsun üzülmüş gibi yapıp sanki ben çıkmasam onlar beni zaten kovmayacaklarmış gibi benim için iyi dileklerde bulundu. İşte bu süre zarfında hafta sonuna girmiş bulunduk. O hafta sonu benim yaklaşık bir aydır sahip olduğum tek işsiz hafta sonumdu. 

Pazartesi günü geldiğinde eski işimden istifa etmek için ofise yani Avrupa yakasının ortasında bir ilçeye gitmek zorundaydım. İstifamı verdikten sonra ise Anadolu yakasının en ücra köşesine doğru seyahate başladım. Gittiğim bu ofis bana bilgisayar vereceğini en başından beri söylemişti. Normal bir insan bu sözü duyunca ne anlar tam olarak? "Bana işlevsel bir laptop verecekler, ben de evimdeyken ofisteymişim gibi çalışabileceğim." Normal bir insan bunu bu şekilde anlardı, o yüzden ben de o şekilde anladım. Ancak bana verdikleri bilgisayar diz üstü değil, aksine kasalı bir bilgisayardı. Dahası bu bilgisayar eğitime ve iki siteye girmekten başka hiçbir işleve sahip değildi. Bu işin bana yaşattığı ilk hayal kırıklığı imzayı attığım o an gerçekleşmişti. 

Bu arada ben bunu yazıyorum ama umarım başıma bir iş gelmez ya, şirketim bunu okuyup tribe girsin istemem. İş kötü bir iş değildi ama benlik bir iş de değilmiş. Yaklaşık olarak 21 günlük bir eğitim aldım. Eğitimi 98 puan ve çok güzel arkadaşlıklar ile bitirdim. Ancak asıl işe girdiğimizde ancak 4,5 gün dayanabildim :) İşten çıkış sebebim ise Almanca'mın yetersiz gelmesi ve kalbimin gereğinden fazla çarpmasıydı. İlk işimden çıkıp ikinci işime girdiğim zaman gereksiz bir masraf çıkmıştı. Telefonum kırıldığı için yaklaşık olarak 2,5 hafta telefonsuz kaldım. İlk işimin tüm maaşını yeni telefona verdiğim için ilk işimden hiç para kazanamamışım gibi düşünebiliriz. Bu işimden kazandığım ilk maaşımı da borçlarımı kapatmaya ve biraz zevk-i sefa yaşamaya harcadım. Ancak şuan yine param bitti. İkinci maaşımı aldığım zaman artık tekrar gariban yaşamına uyum sağlamam gerekecek. 

Bütçemizi kontrol etmemiz gereken  bir dönemde yaşıyoruz. Özellikle bu pandemi sürecinde elaleme kölelik yapmak zorunda kalmamak için kıyıda köşede paranız olmalı. Bazı siyasi söylemlere güvenip yastık altındaki dolarlarınızı bozdurmayın derim. Alın elinize ve sevin onları biraz. Cüzdanımda fetöcü gibi sakladığım bir 1 Dolarım bulunuyor yıllardır. Ben onu ilk elime aldığımda sadece 4 lira ediyorken şimdilerde 8.5 lira etmekte.. Nasıl da hızlı akıyor zaman öyle değil mi.. Bir bakmışsınız 8 olmuş size 18.. 

Konuyu dağıtmayalım. İşsiz kalalı yaklaşık 2 gün oldu. Hayatın zevkine varmaya daha başlayamadım henüz. Sebebi ise bizim binanın kanalizasyonu arıza çıkardığı için evimize pek de temiz olmayan sular dolmaya başlamıştı. Son 4 gündür bir rezillik içerisindeyiz ki sormayın. Bir de bu konu ile nasıl olduysa ben ilgilenmeye başladım. Toplam nüfusu 2 kişi olan evimin direği olduğum yetmiyormuş gibi, bir bakmışım ki toplam nüfusu 7 kişi olan apartmanımızın da direği oluvermişim. Gerçekten berbat bir dönem ve berbat bir hayat yaşıyorum son bir aydır. Odamı en son ne zaman temizlediğimi bile hatırlamıyorum. Ancak her şeyi bugün hallettim. Kanalizasyonu tamir ettirdik, içeri dolan pek de temiz olmayan suyu çektik, işten çıktık. Son olarak evi temizlik ürünleri ile iyice temizlemek kalıyor.. 

Velhasıl-ı kelam, bütün bunları getirmek istediğim ve son zamanlarda epeyce bir miktarda düşündüğüm asıl konu şu ki ben bütün bunları çekmek istemezdim. Keşke yaşıtlarım gibi bir hayatım olsaydı diye çok içerliyorum. Çalışmak zorunda olmasam, yorulduğumda veya korktuğumda arkamda birileri olsa, risk almak istediğimde içimde gönül rahatlığı veren bir yedek planım veyahut bir desteğim olsa diye düşünüp duruyorum. Yaşıtlarımın problemlerini yaşayıp onlar gibi olmak isterdim. Çünkü bu şekilde daha ne kadar ayaklarım üzerinde durabileceğime emin değilim. 

Okuyanınız olduysa teşekkür ederim. 

Kim bu İkram

Adım İkram, önceden buraya yaşımı yazıyordum ancak her sene değiştiği için şu anda 1999 doğumluyum demeyi tercih ediyorum. Marmara Üniversitesi'nde Almanca Tercümanlık bölümü öğrencisiyim. 2016'dan beri ara ara buraya bir şeyler karalıyorum ve senede bir bile olsa cebime para geçmesini sağlıyorum. Bana destek olmak isterseniz blogumu favorilerinize ekleyin de arada sırada açıp bakın, hangi konularda nasıl boş yapmışım.. Unutmadan bir de yorumlarınızı okumayı çok seviyorum. Her "yeni yorum bildirimi" geldiğinde kalbim pırpır atıyor haberiniz olsun :)

2 yorum:

  1. Nerede nasil ve ne is yapıyor olursanız olun, önemli olan kendinizi mutlu hissetmeniz. Bir de para kazanmak tabi, maalesef. Onsuz yaşanmıyor. Sonuc itibariyle içinde bulunmak istemediğiniz bir işte devam etmenin manası yok. Varsin boyle olsun bakalım... hersey gonlunuzce olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar, öncelikle o güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim. Dediğiniz gibi rahat ve mutlu hissetmedikten sonra çalışmanın bir anlamı yok. Umarım her şey sizin de gönlünüzce olur ☺️🙏

      Sil

Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır