Öncelikle farkındayım, introyu biraz içsel yaptım. Gördüğünüz gibi
(göremeyenler tekrar yavaşça ve 80'li yılların TRT halk radyocusu diksiyonu
ile okusun) kafam son zamanlarda aşırı derecede şişkin. Son iki ayımdan
sizlere kısa bir şekilde bahsetmek istiyorum. Biraz sohbet biraz hikaye
tarzında anlamsız bir yazıya hoş geldiniz. İnternetin bana vermiş olduğu
yetkiye dayanarak hayatınızdan 5 dakikanızı çalmaya ve üzerinizden yaklaşık
olarak 2 lira kazanmaya geldim. İyi okumalar.
Her şey korona virüsünün ortaya çıkmasıyla başladı. Eski çalıştığım işimden
aylarca 800 liramı alamamıştım. Taşınma, nakliye, ev bulma, işsizlik vs.
derken tüm paramı bitirdim. İlk ay oldukça zorlu olsa da bir şekilde atlattım.
Daha sonralarında ise iş aramaya başladım. Hayat ziyadesiyle bayatlamış bir
kurabiye gibiydi. Neresinden tutsan birazı parçalanıyor, ne zaman tadına
bakmak istesen ağzında iğrenç bir his bırakıyordu. Bir sürü iş merkezine öz
geçmişimi gönderdim. Bir sürü dediğime bakmayın yaklaşık olarak 25 tane yere
diyebiliriz. Bunlardan zannediyorum ki 18-19 tanesi iki tane büyük firmanın
farklı ilçelerdeki bayilikleriydi. Hiç biri dönmedi. İsim vermek istemezdim
ama Blogger'ın bana vermiş olduğu kudrete dayanarak Rossmann ve Starbucks'a bu
konuda ne kadar kırgın olduğumu iletmek istemiyor da değilim.
Geriye kalan, bir elin parmaklarını geçmeyecek iş başvurularım ise rastgele
yapılmıştı. Gördüm, okumadım, öz geçmiş gönderdim diyebiliriz. Ben diyeyim 3,
siz diyin 5 gün içerisinde bana bir telefon çağrısı geldi. Sabahın 11'inde
gözümü açtım. Bir kadın beni pazartesi günü iş görüşmesine çağırıyordu. Ama ne
hangi firma olduğunu, ne de nasıl bir iş olduğunu anlayamamıştım. "Kadın,
kadın!" dedim "hele bir dur, ne işidir ki bu, nasıl bir eleman arıyorsunuz ki
tam olarak, hem ben şirket bilmem. Beni istediğinize emin misiniz?" diye bir
soru yönelttiğimi hatırlıyorum. Ardından bana gelen cevap hiçbir vasıf
aramıyoruz oldu. Bu şekilde bir işe başlamış oldum diyebiliriz. Bu iş bir
alarm şirketinde saha danışmanlığı olarak tasvir ediliyordu. Hatta Türkiye'nin
en iyi alarm şirketi de diyorlardı kendilerine. Yaklaşık bir ay kadar çalışıp
çıkacaktım ancak bir ay bile olmamıştı ki, benim kalbim işsiz kalma isteği ile
çarpar oldu. Hayallerimi aylaklık ve geç saatlerde uyanmak süslüyordu. Uçarı
kaçarı bir delikanlı olup gece dörtlere beşlere kadar anksiyete ve
depresyon krizi geçirmek, sabah ise kahvaltı yapamayacak kadar yorgun olmam
dolayısıyla noodle yemek istiyordum. Üç hafta çalıştıktan sonra berbat bir
günü ardımda bırakıp evime gelmiştim. Ellerimi iğrenç insanlarla yapmış
bulunduğum zoraki temaslardan arındırmak adına oldukça kaliteli şeftalili
Marseillais sabunu ile yıkadım. Enerji seviyem düşüktü ve kendime bir
tabak yemek koydum. Ardından bana yeni bir çağrı geldi.
Telefondaki hafif yorgun çağrı merkezi elemanı sesli kadın adımı söyleyip
benimle mi konuştuğunu teyit etti. Ardından bana iş teklifinde bulunacağını,
son bir kişilik yer kaldığını falan anlattı. Dedim ki evet işim var ama sizi
dinlemedeyim. En iyi teklifinizi yapın ve istifamı hemen bugün arayıp veririm.
Bu arada agalarım, sıfır şaka bu kısımlar :D Kadınla o noktada birazcık
ısındık zaten. Meğerse THY'de Almanca müşteri temsilcisi alımı varmış. Hemen
yüzüme konan sıcak bir gülümseme ve gönlümdeki, nasıl olsa işsiz
kalmayacağımın farkındalığının getirmiş olduğu rahatlama alarm şirketindeki
yetkilimi aradım. İstifa ettiğimi ve daha iyi bir iş uğruna onları terk
ettiğimi kibar bir dil ile söyledim. O da sağ olsun üzülmüş gibi yapıp sanki
ben çıkmasam onlar beni zaten kovmayacaklarmış gibi benim için iyi dileklerde
bulundu. İşte bu süre zarfında hafta sonuna girmiş bulunduk. O hafta sonu
benim yaklaşık bir aydır sahip olduğum tek işsiz hafta sonumdu.
Pazartesi günü geldiğinde eski işimden istifa etmek için ofise yani Avrupa
yakasının ortasında bir ilçeye gitmek zorundaydım. İstifamı verdikten sonra
ise Anadolu yakasının en ücra köşesine doğru seyahate başladım. Gittiğim bu
ofis bana bilgisayar vereceğini en başından beri söylemişti. Normal bir insan
bu sözü duyunca ne anlar tam olarak? "Bana işlevsel bir laptop verecekler, ben
de evimdeyken ofisteymişim gibi çalışabileceğim." Normal bir insan bunu bu
şekilde anlardı, o yüzden ben de o şekilde anladım. Ancak bana verdikleri
bilgisayar diz üstü değil, aksine kasalı bir bilgisayardı. Dahası bu
bilgisayar eğitime ve iki siteye girmekten başka hiçbir işleve sahip değildi.
Bu işin bana yaşattığı ilk hayal kırıklığı imzayı attığım o an
gerçekleşmişti.
Bu arada ben bunu yazıyorum ama umarım başıma bir iş gelmez ya, şirketim bunu
okuyup tribe girsin istemem. İş kötü bir iş değildi ama benlik bir iş de
değilmiş. Yaklaşık olarak 21 günlük bir eğitim aldım. Eğitimi 98 puan ve çok
güzel arkadaşlıklar ile bitirdim. Ancak asıl işe girdiğimizde ancak 4,5 gün
dayanabildim :) İşten çıkış sebebim ise Almanca'mın yetersiz gelmesi ve
kalbimin gereğinden fazla çarpmasıydı. İlk işimden çıkıp ikinci işime girdiğim
zaman gereksiz bir masraf çıkmıştı. Telefonum kırıldığı için yaklaşık olarak
2,5 hafta telefonsuz kaldım. İlk işimin tüm maaşını yeni telefona verdiğim
için ilk işimden hiç para kazanamamışım gibi düşünebiliriz. Bu işimden
kazandığım ilk maaşımı da borçlarımı kapatmaya ve biraz zevk-i sefa yaşamaya
harcadım. Ancak şuan yine param bitti. İkinci maaşımı aldığım zaman artık
tekrar gariban yaşamına uyum sağlamam gerekecek.
Bütçemizi kontrol etmemiz gereken bir dönemde yaşıyoruz. Özellikle bu
pandemi sürecinde elaleme kölelik yapmak zorunda kalmamak için kıyıda köşede
paranız olmalı. Bazı siyasi söylemlere güvenip yastık altındaki dolarlarınızı
bozdurmayın derim. Alın elinize ve sevin onları biraz. Cüzdanımda fetöcü gibi
sakladığım bir 1 Dolarım bulunuyor yıllardır. Ben onu ilk elime aldığımda
sadece 4 lira ediyorken şimdilerde 8.5 lira etmekte.. Nasıl da hızlı akıyor
zaman öyle değil mi.. Bir bakmışsınız 8 olmuş size 18..
Konuyu dağıtmayalım. İşsiz kalalı yaklaşık 2 gün oldu. Hayatın zevkine varmaya
daha başlayamadım henüz. Sebebi ise bizim binanın kanalizasyonu arıza
çıkardığı için evimize pek de temiz olmayan sular dolmaya başlamıştı. Son 4
gündür bir rezillik içerisindeyiz ki sormayın. Bir de bu konu ile nasıl
olduysa ben ilgilenmeye başladım. Toplam nüfusu 2 kişi olan evimin direği
olduğum yetmiyormuş gibi, bir bakmışım ki toplam nüfusu 7 kişi olan
apartmanımızın da direği oluvermişim. Gerçekten berbat bir dönem ve berbat bir
hayat yaşıyorum son bir aydır. Odamı en son ne zaman temizlediğimi bile
hatırlamıyorum. Ancak her şeyi bugün hallettim. Kanalizasyonu tamir ettirdik,
içeri dolan pek de temiz olmayan suyu çektik, işten çıktık. Son olarak evi
temizlik ürünleri ile iyice temizlemek kalıyor..
Velhasıl-ı kelam, bütün bunları getirmek istediğim ve son zamanlarda epeyce
bir miktarda düşündüğüm asıl konu şu ki ben bütün bunları çekmek istemezdim.
Keşke yaşıtlarım gibi bir hayatım olsaydı diye çok içerliyorum. Çalışmak
zorunda olmasam, yorulduğumda veya korktuğumda arkamda birileri olsa, risk
almak istediğimde içimde gönül rahatlığı veren bir yedek planım veyahut bir
desteğim olsa diye düşünüp duruyorum. Yaşıtlarımın problemlerini yaşayıp onlar
gibi olmak isterdim. Çünkü bu şekilde daha ne kadar ayaklarım üzerinde
durabileceğime emin değilim.
Okuyanınız olduysa teşekkür ederim.
Nerede nasil ve ne is yapıyor olursanız olun, önemli olan kendinizi mutlu hissetmeniz. Bir de para kazanmak tabi, maalesef. Onsuz yaşanmıyor. Sonuc itibariyle içinde bulunmak istemediğiniz bir işte devam etmenin manası yok. Varsin boyle olsun bakalım... hersey gonlunuzce olsun.
YanıtlaSilMerhabalar, öncelikle o güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim. Dediğiniz gibi rahat ve mutlu hissetmedikten sonra çalışmanın bir anlamı yok. Umarım her şey sizin de gönlünüzce olur ☺️🙏
Sil