Gelişmiş ülkeleri tam olarak sınıflandırırken nasıl bir sistem kullanılıyor
bilmesem de gelişmemiş ülkeleri sınıflandırma yöntemlerini kafamda az çok
canlandırabiliyorum. Örneğin "Bir milyon lira versem Hindistan'a gider misin?"
derseniz "Gitmem" derim. Yapıştırın kardeşim gelişmemiş ülke statüsünü
Hindistan'a, adamlar uzaya araç gönderdi ama İkram gitmeyeceği için gelişmiş
diyemiyoruz maalesef.
Başka bir gelişmemiş ülke bulma yöntemi olarak adını okuyun, daha önce
duymamışsanız yapıştırabilirsiniz gelişmemiş ülke etiketini yine. Üzgünüm
Afrika kıtasındaki ultra esmer kardeşlerim. Üzgünüm Burkina Faso, üzgünüm
Moritanya ve daha niceleri..
Mesela az önce yaptığım çok küçük çaplı araştırmamla öğrendiğim bir bilgi
sinirlerimi zıplatmaya yetti de arttı bile. Ülkelerin gelişmişliği endeksi IMF
ve Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir sınıflandırmaymış. Yani
düşünsenize siz gayet krallar gibi organik besleniyor, doğa ile iç içe
yaşıyorken uzaklarda bir yerlerde obez ve ailesi tarafından hiç şefkat
görmemiş bir Avrupalı sizin az gelişmiş bir ülkede yaşadığınıza karar veriyor.
Haksızlık gerçekten bu durum biraz.
Dağıtmadan konuya devam ediyorum, gördüğümüz üzere gelişmiş ve gelişmemiş
ülkeleri ayırt etmesi aşırı derecede zor değil. Ancak bunun yanına ekstra bir
kategori koymuş bu Avrupalılar. Tam olarak gelişmemiş bir ülke olmasına rağmen
biraz efor gösterip gelişeceğini iddia eden ülkelere "Gelişmekte olan" ülkeler
demişler. Türkiye de bu ülkelerin arasında yerini ilk sıradan almış hemen.
Ancak bu sıralama Avrupalıların sığ görüşlü olabildiğini gözler önüne seren
apaçık bir örnekten başka bir şey değil maalesef. Çünkü koskoca dünyayı böyle
üç küçük kategori ile sınırlandıramazsınız ki. Bu noktada benim dördüncü bir
ek kategori tavsiyem olacak naçizane... "Gelişmeye hiç mi hiç niyeti olmayan
ülkeler" adı altında yepyeni bir kategori. Hatta "gelişmemek için elinden
geleni ardına koymayan ülkeler" de diyebiliriz.
Bu yeni kategoriyi ben ortaya attığım için diğerlerinden biraz farklı bir yan
ekleyip "bu ülkelerin başlıca özelliklerini" de sayacağım, böylece hangi
ülkeleri bu kategori içerisine ekleyebileceğimizi kolaylıkla
seçebileceğiz.
Bu ülkelerde genellikle dini siyaset için kullanılır. Buna siyasal
islamcılık/orthodoksçuluk/budistlik her şeyi ekleyebilirsiniz. Öyle bir
konuşurlar ki sanırsın inandıkları Tanrıları seçim zamanı bizzat yeryüzüne
inip kıytırık bir ortaokulun rutubet kokan bir sınıfında bu siyasetçiye oy
verecek. Ardından en belirgin özelliklerden bir diğeri torpilci sistem ile
tanıdıkları insanları belirli noktalara koymak olacaktır. Bu da ülkedeki
sistemleri bir bir çökerten teknik hatalarından başlıcasıdır. Tabi sistemler
halk için çöker, siyasetçiler için çökmüş gibi görünmezler. Örneğin hakimler
savcılar, eğitimciler, medya kuruluşları ve daha bir çok özel sektör artık
belirli kişi grubunun eline geçmiştir. İşin ehli olmaları veya dürüstlükleri,
aldıkları diplomalar veya not ortalamaları bakılmaksızın bu ülkelerdeki siyasi
torpil ile herhangi bir dedemiz de mevki sahibi olabilmektedir.
Adalet sistemine giren adil olmayan insanlar ile adalet sistemi çöker. Adalet
sisteminin çöküşü ile bu bahsettiğimiz ülkelerde suç oranları artmaya başlar;
taciz, istismar, tecavüz, şiddet, adam öldürme, yalan haberler ve daha nice
suçlar cezasız bir şekilde işlenmeye başlanır. Eğitimin çökmesi ile insanlar
suçu, suç olarak görmemeye başlarlar, ataerkil bir toplumsa eğer -ki dünyanın
maalesef ki geneli böyle- kadınlara karşı ayrımcılık baş gösterir yavaş yavaş.
İnsan hakları derseniz zaten hak getire. Eğitimin çökmesiyle toplum da çöker
bir bakıma. İş imkanları azalır, eğitimli insan olmadığı ve ülkede kaliteli
bir yönetim bulunmadığından yabancı yatırımcı artık ülkeye daha fazla yatırım
yapmaz. Bu da ülkenin ekonomisine büyük bir darbe vurur.
İnsanlar açlık sınırı olarak belirlenen düzeyin altında çalışır bu
bahsettiğimiz ülkelerde. Az paranın getirmiş olduğu haksız kazanca yönelim de
zamanla başladıktan sonra ülke rahat bir nefes alamaz olur. Tabi bu noktada
"ülkeden" kastımız yine halk kesimi. Çünkü gelişmeye hiç mi hiç niyeti olmayan
ülkelerdeki millet vekilleri, meclislerde yattıkları yerlerden çok iyi paralar
kazanırlar. Bu yüzden halkın problemleri onların problemi değildir.
Gerçekten Birleşmiş Milletler ve IMF bu ülkelerin varlığını nasıl göz önünde
bulundurmaz anlamış değilim. Neyse ki biz şu anda gelişmekte olan bir ülkede
yaşıyoruz da hala böyle rahat rahat düşüncelerimizi paylaşabiliyoruz. Umarım
bu tür gelişmeye niyeti olmayan ülkelerdeki kardeşlerimiz de bir gün güneşli
günler görebilir, huzurlu bir şekilde ve refah içerisinde yaşayabilirler
diyerek yazımı burada sonlandırıyorum. Herkesin 29 Ekim Cumhuriyet bayramı
kutlu olsun ve içinizdeki Cumhuriyet ateşi hep yansın diyorum.Kendinize iyi
bakın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır