Agalara Geldik

Takip Edin

Öz Saygı Nedir ve Nereden Bi' Tane Alabilirim?



By  İkram     10:00:00    Etiketler:,,,,, 





Bu gün "canım kendimcilik" konusunu konuşmak istiyorum. Yıllardan beri hep kendisini ikinci plana koyan ve güçlü kazıklar yeme referansları bulunan biri olarak size bu tarz bir yazı yazmam ne kadar doğru olabilir bilmiyorum. Ama biraz sohbet, biraz eğlence olsun diyerek oturdum bilgisayarın başına. Öncelikle size bir kaç soru sormak istiyorum. 

  • Kendinizi seviyor musunuz? 
  • Kendinize, onu sevdiğinizi hissettiriyor musunuz?
  • Kendinizi başkaları ile kıyaslayıp da mı seviyorsunuz yoksa kıyas yapmadan da sevebiliyor musunuz? Dürüst olun bu soruda lütfen çünkü ben zor tutuyorum kıyas yapmadan seviyorum tabi ki diyebilmek için.
  • Spor veya diyet yapıyor musunuz? Eğer yapıyorsanız bunu bedeninize verdiğiniz önemden ötürü mü yapıyorsunuz yoksa toplumda bulunan güzellik standartlarına biraz olsun uyum sağlayabilmek için mi?
  • Kendinize verdiğiniz sözleri tutuyor musunuz?

Bütün bu sorulara en dürüst halinize bürünerek cevap vermeyi deneyin. Cevaplarınız aslında kendinize karşı duyduğunuz öz saygınızın seviyesi hakkında bir fikir verecektir. Öz saygı çoğu insanın, kendim de dahil, problem çektiği bir özelliktir. Öz saygısı yüksek insanları nerede görürseniz görün fark edersiniz. Bu insanlar kendine güveni yüksek, hayattan ve yaşamaktan tam anlamı ile zevk alan insanlardır. Bu insanları da öyle her gelen geçen üzemez, üzemeyince de gamsız damgasını yapıştırırlar adama. Aslında gamsız değil de sadece narsistlik düzeyinde kendine saygı duyan ve kendiyle barışmış insanlardır diyebiliriz sanırım. Bu kişiler peki hiç mi üzülmezler derseniz, üzülürler tabi. Örneğin sevgilisiyle ayrılmışlardır, onlar da insan, üzülürler herkes gibi. Ama aylarca, senelerce üzülmezler. Gider paşalar gibi iki ay yatar çıkarlar. Abartılı bir sarsıntı olmaz onlar için. Genel anlamı ile öz saygısı yüksek olan insanlar, hayatta bir çok budist rahibin varmak istediği o ilahi "aşmışlık" seviyesine ulaşmaya yakınlaşmış ve nirvanasını bulma derecesine gelmiş insanlardır.


Peki sorulardan gidelim biraz da, kendinizi seviyor musunuz sorusu klasik bir soruydu. Bana kalırsa herkes kendini içten içe sever. Sevmeyip de ne yapabilirsiniz ki zaten. Kendinizde sevmediğiniz özellikleriniz olmasından bahsetmiyorum bu arada, elinizi sevmezsiniz olabilir. Kaşınızı gözünüzü sevmezsiniz bu da mümkün. Ama genel anlamda kişilik özelliklerinizi, insanlara davranışınızı, iç dünyanızı ve kendinizle özdeşleşmiş daha bir çok şeyi farkında olmasanız bile seversiniz. Burada sorulan soru aslında kendinize duymuş olduğunuz sevginin farkında olup olmadığınızı keşfetmek amacıyla sorulmuştu. 


Ben bu soruyu ilk sorduğumda kendimi sevmediğimi düşünüyordum. Ama aslında kendimde sevmediğim özelliklere daha çok yoğunlaşıyor olduğumu fark ettim. Ağzım şöyleymiş, burnum şöyleymiş düşüncesi ile kendinizi sevip sevmediğinizi ölçemezsiniz. "Ben şu konuya böyle bir duruş sergiliyorum, benim şu güruha böyle bir yardımım dokundu veya ben görmezden gelebilirken şu durumu görmezden gelmedim." Tüm bunlar kendinizi sevmek için bir sebep aslında. Yapmış olduğunuz davranışlar, göstermiş olduğunuz duruş sizi siz yapan başlıca özelliğinizdir. Bunu asla görmezden gelmeyin. Kimsenin eli yüzü altın oranda değil. Eğer kendinizi sevmeme sebebiniz buysa dünyada güzel veya yakışıklı insan oranının yüzde bir falan olduğunu düşünebilirsiniz. Ne biliyim yani bu kadar büyütülecek bir şey değil gerçekten. Detay vermek gerekirse her bir güzel veya yakışıklı insana karşılık doksan dokuz tane sizin gibi insan bulunduğunu düşünün :) Motivasyon konuşmalarında ne kadar kötü olduğumu fark ediyorum bu yazı sayesinde.


Moralinizi bir nebze yükselttiysem, şimdi de biraz düşüreyim. Eğer dünyanın gerçekten yüzde biri bile çok güzel dış görünümü olan insanlarla doluysa bu tam olarak 8.000.000.000/100 insan etmekte. Yani takriben seksen milyon güzel dış görünüme sahip insan demek. Düşünün Türkiye nüfusunun hepsi güzeller ve yakışıklılar olsaydı kendinizi ne kadar kötü hissederdiniz... Beni üzdü bu hesaplama şahsen.


Sıradaki soruyla devam ediyorum. Kendinize onu sevdiğinizi hissettiriyor musunuz? Ne sıklıkla kendinizi şımartıyorsunuz? En son ne zaman kendinize yatırım yaptınız? Sevdiğiniz o kitabı alıp, sevdiğiniz yemeği yemeye gittiniz? Ya da en son ne zaman sağlıksız beslenmeye müsaitken bu duruma bir dur dediniz. Örneğin kendinize üçüncü fincan kahveyi doldurmaya giderken vazgeçip onun yerine su içiyor musunuz? Veyahut da gece uyumadan önce yemek istediğiniz çikolatayı ertesi gün yemek için bırakıyor musunuz? Tüm bu saydıklarım kendinizi ve bedeninizi sevip sevmediğinizi gösteriyor. Günlük stresler içerisinde boğuşup dururken birazcık soluklanmak için yürüyüş yapmayı deneyin. Kafanızda eve gidince yapacaklarınız dönüp dururken "amaaan" deyin içinizden ve o anı yaşayın sadece. Psikoloji kitaplarında yazmaz ama en etkili terapi yollarından biridir bu.


Şimdi gel gelelim benim en sevdiğim soruya. Kendinizi başkaları ile kıyaslayıp da mı seviyorsunuz yoksa kıyas yapmadan da sevebiliyor musunuz? Toplumumuzda sürekli karşılaştığım öz güven bombası insanların aslında kendine saygısı olup olmadığını nasıl mı anlarız? İşte bu soruyla. Bir insanın kendine saygısı yüksekse eğer kendini hiç kimseyle kıyaslamaz. Örneğin, "İyi ki İkram olarak doğmuşum, benim şuram Ahmet'ten daha iyi, buram da Mehmet'ten daha iyi" diye düşünmez bile. İnsanlarla kendini kıyaslama ihtiyacı duymaz anlayacağınız. O neyse odur. Başkasının yaptığı bir davranış onu yüceltmediği gibi küçültmez de. 


Benim çok tanıdığım insan var bu şekilde. Kendilerini bulundukları ortamda en iyi oldukları özelliklerine göre değer biçen, ortamları değiştiği anda da kendilerinden şüphe duyan insanlar. Bu bazı sözde öz güvenli kişiler başarısız oldukları konular karşılarına çıktığında mutsuzluk hissi ile dolar taşarlar.


Bir diğer sorumuza gelelim. Spor veya diyet yapıyor musunuz? Eğer yapıyorsanız bunu bedeninize verdiğiniz önemden ötürü mü yapıyorsunuz yoksa toplumda bulunan güzellik standartlarına biraz olsun uyum sağlayabilmek için mi? Bu soru ile kendinizi fiziksel olarak kabul etme seviyenizi görebilirsiniz. Dürüst olalım, neredeyse hiç kimse sporu veya diyeti sadece sağlıklı olmak için yapmıyor bence. Aksini iddia edeniniz varsa (Düzenleme: külliyen yalandır diyip her zamanki patavatsızlığımı yapmıştım...ki Zeugma isimli çok tatlı bir blogger, bu postun yorumlarında ağzımın payını vermiş bulundu. Aksini iddia eden varsa özür diliyorum onlardan. Azınlıklara ayrımcılık yapmış gibi oldum, bazı medeni ülkelerde bunun için ceza alabiliyor insan... Korkunç hissettirdi) 



 Özellikle fitness salonlarındakiler olmak üzere çoğu vücut geliştirmeci insanlar spor yaptığını düşünerek bedenlerini şişirip inceltmek için uğraşıyorlar. Bunun temelinde kişinin kendi vücuduna duymuş olduğu yetersiz öz güven yatıyor bana kalırsa. Fit olma isteği gayet normal bir istek tabi ki. "Sporcu shaming"* yapıp da kimseyi alındırıp gücendirmek istemiyorum. Ancak bunu yaparken vücuduna zarar veren bir takım kimyasallar alıyorsan, kendi gelmiş olduğun seviyeden ne olursa olsun memnun olmuyorsan, "iyice kas yapacağım" veya "daha çok kilo vereceğim, 0 kilo kalana kadar devam" diyorsan, bu işte yanlış giden bir şeyler var demektir. 


(* Sporcu "shaming": İngilizce bilmeyenler için bu terimi kısacık açıklamak istedim. Duygu Özarslan gibi yarı Türkçe yarı İngilizce kullanmış olmak istemiyorum. Shaming kelimesi shame'den geliyor. Utanmak ve ayıplamak için kullanılıyor. Sporcu shaming dersek yanı spor yapmayı kınıyor veya yargılıyormuşum gibi bir anlam çıkıyor ortaya.)


Ve son sorumuza geliyoruz. Kendinize verdiğiniz sözleri tutuyor musunuz?

Biraz düşünün bu konuyu. Benim şahsen en büyük başarısızlık oranım bu soruda oluyor. Sağlıklı beslenip kilo alacağım diyip ertesi gün sadece bir öğün yemek yiyorum. Sigarayı bırakacağım diyip şuan yazıyı yazarken bir yandan da sigara içiyorum. Her gün düzenli olarak spor yapacağım diyip kollarım ertesi gün ağrıyınca bir kaç ay "ara" veriyorum. Her hafta düzenli olarak bloguma bir şeyler yazacağım diyip iki veya üç yazı yazdıktan sonra ortalıktan kayboluyorum. 


Son zamanlarda bunu aşmak için çok çaba sarf etmeye başladım. Örneğin son yedi gündür bloguma özen gösteriyorum. Hatta sadece bu hafta, bu yazıyla birlikte toplam beş tane yazı yazdım. Bu sizin için küçük, benim içinse devasa bir adım. Bunun yanı sıra üç gündür düzenli olarak -ve kendimi çok zorlamadan- spor yapıyorum. Biraz ağrılar var ama sizi öldürmeyen şey güçlendirir mottosunu tekrarlıyorum :) Ve son olarak son bir haftadır çok besleyici öğünler yiyorum. Umarım bu şekilde bir düzeni yakalayabilirim. Düşünsenize her sabah sekizde uyanıp kahvaltı falan yapan biri oluyormuşum. Var bir hayalimiz. 


(Yazıyı şu an bitirdim ve saat 05:13, kurduğum hayal ise saat sekizde kalkıp kahvaltı yapmak...Öz saygıyla alakalı tavsiye vermem ne kadar etik oldu bilmiyorum ama bu konuda birilerinin bir şeyler söylemesi lazımdı...) 


Bir yazının daha sonuna gelmiş bulunduk bu şekilde. Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Hepinize kendinizle barışık bir hayat diliyorum. Haftaya pazar görüşmek dileğiyle. Kendinize iyi bakın..

Kim bu İkram

Adım İkram, önceden buraya yaşımı yazıyordum ancak her sene değiştiği için şu anda 1999 doğumluyum demeyi tercih ediyorum. Marmara Üniversitesi'nde Almanca Tercümanlık bölümü öğrencisiyim. 2016'dan beri ara ara buraya bir şeyler karalıyorum ve senede bir bile olsa cebime para geçmesini sağlıyorum. Bana destek olmak isterseniz blogumu favorilerinize ekleyin de arada sırada açıp bakın, hangi konularda nasıl boş yapmışım.. Unutmadan bir de yorumlarınızı okumayı çok seviyorum. Her "yeni yorum bildirimi" geldiğinde kalbim pırpır atıyor haberiniz olsun :)

4 yorum:

  1. Merhaba. Kendimi sevdiğimi kendime pek hissettirmem. Hissettirmem için onu biraz şımartmam, iyi davranmam falan gerekiyor sanırım. Buna pek vaktim olmuyor:)
    Kendimi kimseyle kıyaslamam. Fakat öyle insanlar tanıyorum ki onlara benzemediğim için şükrederim.
    Senelerdir hiç aksatmadan devam ettiğim günlük yürüyüşlerim (hafta içi akşam üzeri hafta sonu sabahtan) pandemi nedeniyle sekteye uğradı. Haftada 2 kez çıkabilirsem ne mutlu artık. Diyet değil ama yediklerime dikkat ederim. (Şeker minumum ölçüde, esmer ekmek vb. Bunu sadece ve sadece sağlığım için yapıyorum. Şimdi ben külliyen yalan mı konuşuyorum?:))) Asla...
    Kendime verdiğim sözleri bir yere not alır, genelde tutarım.

    Soruları yanıtladım. Genç kardeşimizin blogunu, anlatım dilini ve yazım kurallarına dikkatini çok beğendiğimi eklemeden gitmek olmaz.
    İyi bloglamalar, selamlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle bu upuzun yorumunuz beni ne kadar mutlu etti anlatamam :D çok teşekkür ederim iltifatlarınız için ve yorumunuz oradaki külliyen yalan söyleme lafında aşırıya kaçtığımı farkettirdi. Hemen düzenlememi yapıyorum 😅 kendinize çok iyi bakın, iyi bloglamalar sizlere de

      Sil
  2. İnsanın öz saygı edinebilmesi için önce kendi içine dönebilmesi, kendini bulabilmesi ve tanıyabilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde bir yaprak gibi oradan oraya sürüklenir vaziyette kendisini yıpranmış halde buluyor. Yıllar önceki ben olsaydı bu sorulara bambaşka cevaplar verirdim. Çok şükür ki kendime olan -öz saygımı kazandığımı düşünüyordum zaten- öz saygım varmış. Güzel bir konuya değinmişsiniz. Kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle çok teşekkür ederimm, dediğiniz gibi kendini tanımadan öz saygı edinmesi imkansız gibi bir şey. Öncelikle kendimizi tanımamız, ardından kendimizi iyisiyle kötüsüyle kabul edip benimsemiz gerekiyor. Zaman alan bir şey olduğuna inanıyorum bu durumun. Başarabilmiş olmanız çok hoş. Sağlıcakla :)

      Sil

Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır