Agalara Geldik

Takip Edin

Hikaye #2: Kırık Tamir Dükkanı



By  İkram     01:02:00    Etiketler:,,,, 



Aradan aylar geçti ve yine sizlere bir hikaye anlatmak istediğim o garip zamanlardan birine girdim. Gelin bakalım şöyle, toplaşın. Önceki "Gökler Kütüphanesi" hikayemdeki gibi uzak diyarlara götürmeyeceğim sizleri bu sefer. Hayır, bu sefer daha içimizden, her zaman geçtiğiniz o kuytu sokaktaki tamirci dükkanına götüreceğim. Hani şu kapısının önünde beyaz bir sandalye bulunan ve zaman zaman kır saçlı bir amcanın oturup sigara içtiği şu küçük dükkan var ya. İşte orada geçiyor bu hikayemiz. Ayrıca bu seferki öyle peri masalı gibi de olmayacak. Dediğim gibi daha içimizden bir hikaye olacak. Kırılan kalplerinizi onarmasını veyahut içinize bir nebze de olsa su serpmesini istiyorsanız diğer hikayeyi "bu linke" tıklayarak okuyabilirsiniz. Bu hikaye yalnızca, içinde bir yerlerde bozulmuş hisseden ve bununla barışmaya çalışan insanlar için.


Herkesin bildiği ve hayatının bir noktasında görmüş olduğu garip bir tamirci dükkanı vardır. Bu dükkan oradadır, buradadır ve aynı zamanda şuradadır. Bazen alt sokakta, bazen işinizin yanında, bazen de gittiğiniz o tenha sokağın sonunda bulunur. Hafızanızı yoklayın biraz, eminim ki hatırlayacaksınız. Gri, eskimiş ve dökülmüş duvarları ile ilk bakışta çok dikkat çekmeyen mütevazi bir yapı olarak gizler kendisini. Beyaz demir parmaklıkları ile kendisini hırsızlığa karşı korumaya çalıştığı izlenimi verirken aynı zamanda içeride çalınacak bir şeyi olmadığını da kendi kelimeleri ile anlatır. Kapısı her zaman açık olmasına rağmen içerisi hep boştur. Çoğu zaman tamirciyi bile göremezsiniz ama içeride bir yerlerde olduğunu her nasılsa anlarsınız; o hiç görmediğiniz tamirciyi bir şekilde tüm fiziki özellikleri ile gözünüzün önünde canlandırabilirsiniz ve bu duyguyu üzerinde düşünmeye değer bile bulmazsınız. İşte böyle bir yerdir "Kırık Tamir" dükkanı.


Bu dükkanın hikayesi ise oldukça geçmişe dayanmaktadır. Bundan yüzyıllar öncesinde, zamana ve şartlarına ayak uydurmakta ustalaşmış olan tamirci dükkanı, insanlarla dolup taşardı. Kimin bir eşyası kırılsa hemen koşarak tamirciden yardım ister, tamirci de onlara olabildiğince yardım etmeye çalışırdı. Bazı zamanlar tamir süresi bir çay içmelik vakit alırken bazı zamanlar yemek yeme süresi kadar uzayabilirdi. Fakat eşya ne kadar hasarlı olursa olsun, tamirci bir yolunu bulur, o eşyayı bir saat kadar kısa bir sürede onarırdı. 


Böylelikle tamirci insanların sevgisini ve güvenini kazanmıştı. İnsanlar; eşyalarının kırılıp kırılmayacağını düşünmek, bu konuda endişe duymak zorunda kalmıyordu çünkü kırılsa bile onların işini çok iyi yapan bir tamircileri vardı.  Gel zaman git zaman tamirci yorulmaya başlamıştı. Elinden geldiğinin en iyisini yapmaya çalışsa da eşyaları eskimiş, makası körelmişti. Onu yüzyıllar boyunca hayatta tutan gizemli enerji nereden geliyordu bugün bile bilmiyoruz ancak aynı enerji tamircinin eşyalarına bu özeni göstermiyordu. 


Gel zaman git zaman ilk fireyi tamircinin makası verdi. Zaten körelmiş olan bu makas, bir müşterinin getirdiği iplikle bağlanmış eşyasını keserken ortadan ikiye kırılıverdi. Tamirci makasın yarım bıraktığı işi, sivri bir metal yardımı ile tamamladı ve müşteriyi memnun etmek için her zaman olduğu gibi tüm çabasını ortaya koydu. Ardından kenara koymuş olduğu kırık makasa doğru yöneldi. Tam o sırada başka bir müşteri geldi ve tamirci kendi işini halletmek yerine müşterisi ile ilgilenmeye odaklandı. Sonuçta makas kaçmıyordu. Ayrıca altı üstü bir vida değişimi ve biraz da bileyleme ile hallolacak küçük çaplı bir işti. Oysa müşterinin işi öyle miydi? Nereden baksan bir yemek yeme zamanı alacak bir işti ve eğer bu işi hakkıyla yapmazsa, bu durum diğer müşterilerin kulağına gidebilirdi. Bıraktı kırılmış makası ve başladı her zamanki işleri ile uğraşmaya. Hem altı üstü bir makastı, onun yaptığı işi keskinleşmiş herhangi bir metal de yapabilirdi. 


Bütün bunları zihninde tartan tamirci o makasa bir daha elini sürmedi. Her ne kadar bıçaklar ve keskin metaller makas kadar titiz işçilik çıkartmıyor olsa da tamirci elinden geleni yapıyor ve aldığı işi en kısa sürede bitiriyordu. Durum bu şekilde devam etti ve tamirci dükkanında ikinci bir kırık meydana geldi. Bu sefer kırılan şey çekicin ucundaki demirdi. Paslanmış ve hassaslaşmış demir zaten epeyce bir vakittir düşmeyi bekliyor gibiyken o gün bir anda kırılıvermişti. Tamirci onu da bir kenara koyup aldığı bir taş ile geçici süreliğine çivileri çakmaya devam ediyordu. "Akşama yaparım, hele şu müşterileri bir memnun edeyim... hem altı üstü bir çekiç zaten. Otursam bir yandan çay içer diğer yandan tamir ederim bunu. Peh çocuk oyuncağı..." diye içinden geçirip işine devam etti. 


Fakat müşteriler gitmek bilmiyordu. O gün ardı arkası kesilmeyen müşterilerden dolayı kendi işine vakit ayıramayan tamirci, çekici sabah erken kalkarak tamir etme kararı aldı. Öyle de yaptı gerçekten. Sabah daha güneş doğmadan uyanıp geçti masasının başına ve uğraştı durdu çekiçle. Bir yandan metali eritmeye ve kaynaştırmaya çalışıp diğer yandan tahta sapını sivri bir demir ile yontmaya başladı ama bu işlem her zamankinden uzun sürüyordu. Çünkü tamirci ilk defa sakin kafayla kendisine zaman ayırıyor, eşyalarına bakım yapıyordu. Çekici eritip kaynaştırmak için kullandığı ocaktaki dökülmeyi, metale şekil verirken kullandığı tokmağın çıkardığı tuhaf sesi, eşyalarının eskisi kadar verimli iş çıkartmadığını ancak o zaman fark edebilmişti. 


Eline bir testere aldı ve tüm eşyalarının tahtasını değiştirmek için odunları kesmeye karar kıldı. Sonradan fark etti ki testere körelmişti. Bu testere ile değil odunu, elini bile kesemezdi. Sonra  iyisi  mi yeni bir testere yapayım kendime diye düşündü. Ama bu sefer de demiri döveceği tokmağın eskimiş eşyalardan bir tanesi olduğunu hatırlayıp kafasında nasıl bir yol izleyeceğini çizmeye çalıştı. Düşündü taşındı ve sırasıyla en az kırılma ihtimali olan aletlerini kullanarak hasarlı aletlerini tamir etmeyi başardı. Ya da en azından bir nebze de olsa bu eşyaların ömürlerini uzattı. "Bunlar beni bir süre idare eder" dedi kendi kendine. Ardından ilk müşterisi ile ilgilenmek için dükkanının kapısını açtı. 


Daha işin başına yeni oturmuştu ki elini attığı tamir edevatı ya kırıldı ya da işini tam yapamamaya başladı. Neye uğradığına saşıran tamirci, oradan oraya alternatif çözümler aramak adına koşturup dursa da nafile. Kaçarı yoktu artık, çünkü her şeyi gitmişti. İçeride kırık veya hasarlı olmayan hiçbir tamir eşyası kalmamıştı. Gelen işleri tüm gün boyunca halletmeye çalıştı, kimini tamir etmeyi başardığını sandı. Kimini de tamir edeyim derken daha da bozdu. İnsanlar, böylelikle tamircinin eski verimini kaybettiğini düşünmeye başlayıp dükkana uğramayı bıraktılar. Tamirci ise bir yolunu bulup farklı yerlere taşındı...


Fakat her defasında kırılan eşyalarını onardığını sanmasına rağmen onaramıyordu. Bu durum yüzlerce yıl devam etti. Tamirci her sabah ilk iş eşyalarını onarmaya çalışıyor, ardından yeni taşındığı bu yerde taze bir başlangıç yapacağı ümidi ile kapılarını müşterilerine açıyordu. Ancak gelin görün ki ne yaparsa yapsın artık sonsuz bir döngüye girmişti ve her ne kadar kendisi bunun farkında olmasa da bir yere asla yerleşemeyecekti. Artık dükkanını açsa bile müşteriler gelmiyordu. O da hiç gitmediği mahallelere, girmediği sokaklara taşıdı dükkanını. Nafile... Kırık tamir dükkanı bu şekilde sonsuzluğa hapsolmuştu...


Çünkü yüzyıllarca yaşamanın ona öğretmediği yalnızca bir tamir işi vardı, o da kendini tamir etmekti. 


Tamirci insanların istekleri ve onların mutluluğu ile yaşıyor, bununla enerji alıyordu. Hayattaki tek amacı diğerlerinin ondan beklediği şeyleri yapmak, onların istediği insan olabilmekti. Ancak insanlar böyledir işte. Onlara bir iyilik yapmayıverin, artık o iyiliği sizden her zaman beklerler. Onlara bir işte iyi olduğunuzu göstermeyiverin, hemen kapınızda sıra olup sizden işlerini görmenizi beklerler. İşte tamircinin yapmış olduğu en büyük hata belki de buydu. O diğer insanlar için nefes alıp veriyor, sadece onların memnuniyeti ile yaşıyordu.


Yani anlayacağınız tamirci insanların doyumsuz iştahını tatmin etmeye o kadar zaman ayırmıştı ki asla kendi ihtiyaçlarını düşünmemişti. Kendisi için yaptığı tamir işlerine o kadar özenmiyordu ki, hemen ertesi gün ya tüm eşyaları kırılıyor ya da hepsi yüz kızartan verimler sergiliyordu. Ayrıca tamirci kırılan eşyalar ile diğer kırılan eşyaları onarmaya çalışıp duruyordu. Oysa kırık edevatlar kullanarak sağlam ürünler asla ortaya çıkaramazdınız. 


Sorunu o kadar kendinde görmüyordu ki her defasında yeni insanlar arayıp onlarla tertemiz bir sayfa açmaya çalışıyordu. Zamanla artık o da kırık bir insan olup gitti. Bu yüzdendir ki hala o boş tamirci dükkanını yolda yürürken görmekteyiz. Bir gün dünyada görmediği yer, taşınmadığı sokak, tanışmadığı insan kalmayınca hatasını anlayacağına inanıyorum. Kim bilir belki de o zaman öğrendiği yeni tamir etme yolu ile içimizdeki kırıkları da tamir etmeye başlayabilir. Belki de onun bu kısır döngüsü, hepimizi onarabilecek bir tamircinin çıraklık evresidir. 

Kim bu İkram

Adım İkram, önceden buraya yaşımı yazıyordum ancak her sene değiştiği için şu anda 1999 doğumluyum demeyi tercih ediyorum. Marmara Üniversitesi'nde Almanca Tercümanlık bölümü öğrencisiyim. 2016'dan beri ara ara buraya bir şeyler karalıyorum ve senede bir bile olsa cebime para geçmesini sağlıyorum. Bana destek olmak isterseniz blogumu favorilerinize ekleyin de arada sırada açıp bakın, hangi konularda nasıl boş yapmışım.. Unutmadan bir de yorumlarınızı okumayı çok seviyorum. Her "yeni yorum bildirimi" geldiğinde kalbim pırpır atıyor haberiniz olsun :)

3 yorum:

  1. Aslında tamircinin çıktığı yolculuk kendine bir ayna arayışıydı. Aynayı bulduğu zaman kendini görebilecek ve ne yaptığını, sonrasında ne yapması gerektiğini anlayacaktı. Hepimiz öyle değil miyiz hayatta? Hepimiz kendimize bir ayna aramıyor muyuz? Kullandığınız espirili dil ile harmanlanmış bu yazınız oldukça güzel olmuş. Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önemli olan şey kendini bilmek ve kendine öncelik vermektir her zaman. Çok teşekkür ederim yorumunuz içinn

      Sil
  2. Önemli olan kendini bilmektir ve kendine değer vermektir, evet. Ancak çoğu kişi aynalama yöntemi olmadan bazı şeyleri fark edemez. Kendimize önem verdiğimiz için her gün aynanın karşısına geçip kendimize bakmıyor muyuz? Görmek için, görülebilmek için...

    YanıtlaSil

Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır